kış ortasında Risale-i Nur’un bereketi yüzünden bir güz
mevsimi olmasına bir vesile olduğuna kanaat ettik.
Hem Risale-i Nur eczasından
İktisat Risalesi’
nin telifi-
ne çok yakın bir zamanda, Üstadımın maişetindeki ikti-
sadı ifrat derecesine girmişti. Ben ve Hüsrev ve daha di-
ğer arkadaşlarımız bütün biliyoruz ki, Üstadımızın hasta
olmadığı halde bütün ramazanda yediği gıdayı hesap et-
tik; bir tek fırıncala ekmeği, yarım okka kese yoğurdu,
yüz elli dirhem pirinç idi. Biz tahmin ettik ki, yirmi dört
saatte üç hurma tanesi kadar gıda ile külfetsiz idare etti.
Fazlaya iştahası olmadığı için yemiyordu. Bu hal,
ramazandan sonra ona yazdırılacak olan
İktisat Risale-
si’
nin bereketine ve mübarekiyetine ve kerametine bir işa-
ret idi.
Ve bir de Risale-i Nur’un takviye-i din hakkında hizme-
tine işaret eden bir diğer hâdise şudur ki: Isparta’nın mü-
him bir âliminin, takriben otuz-kırk sene evvel yazdığı is-
tikbale dair kasidesinin fıkraları, Risale-i Nur’a tam teva-
fuk ediyor ve Risale-i Nur’u gösteriyor. Şöyle ki:
Allah rahmet etsin ve kabri pürnur olsun, Topal Şükrü
Efendi namında ehl-i kalb ve Isparta’nın bir medar-ı fahri
olan zatın kerametkârâne buraca meşhur bir şiirini
gördüm, getirip arkadaşlarıma gösterdim. Dedim: Bu zat
bu dalâletli zamanımızdan bahsettiği gibi, bir fıkrası da
Harb-i Umumîden bahsediyor gibi görünüyor. Çünkü bu
şiirinde diyor:
Aferin çarha ki, çattırdı kuduzu kuduza.
bereket:
mübareklik, bolluk, saa-
det.
çarha:
ordunun ilerisinde bulunan
askerlerin yaptıkları talim.
dair:
alakalı, ilgili.
dalâlet:
iman ve İslâmiyet’ten ay-
rılmak, azmak.
dirhem:
yaklaşık üç grama denk
gelen eski bir ağırlık ölçüsü.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısımlar.
ehl-i kalp:
maneviyata çok kıy-
met veren, kalben Cenab-ı Hakka
çok yakınlık hissedip çok hikmet-
lerden anlayan zat.
evvel:
önce.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 42 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
güz:
sonbahar.
hâdise:
olay.
hâl:
durum, vaziyet.
Harb-i Umumî:
genel harp,
dünya savaşı.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme.
iktisâd:
tutum, lüzumundan
fazla veya eksik harcamalar-
dan kaçınma.
istikbal:
gelecek zaman.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kaside:
övgü maksadıyla ya-
zılmış şiir ve bu şiirin nazım
şekli.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
kerametkârane:
kerametli bir
şekilde, keramet gösterircesi-
ne.
külfet:
zahmet, sıkıntı.
maişet:
geçim, geçinme.
medar-ı fahr:
övünme sebebi.
mübarekiyet:
mübareklik, fe-
yizlilik, bereketlilik.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nam:
ad.
pürnur:
nur dolu, nur içinde,
nurlu, aydınlık.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
takriben:
tahminen, yaklaşık
olarak, aşağı yukarı.
takviye-i din:
din takviyesi,
dinî inancın kuvvetlenmesi.
telif:
eser yazma.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
vesile:
aracı, vasıta.
zat:
kişi, şahıs.