Hâdisenin vukuundan evvel, Risale-i Nur Şakirtlerinin
her biri bir cesedin azaları gibi, bir cihette o cesede gelen
müessir bir arızayı bütün azanın hissetmesi nev’inden, bu
hâdiseyi Risale-i Nur’un dört şakirdi, vukuundan bir-iki
gün evvel şöyle gördüler: Üçü, yani Mehmed Zühdü, Ha-
lil Ruhi, Mehmed Niyazi, Risale-i Nur naşirlerinin üstadı-
nı vefat etmiş görüyorlar ki, vefat ise tabirce Risale-i
Nur’un tatilini haber veriyor. Dördüncüsü Fazıl Bey gö-
rüyor ki, hâdiseden birgün evvel raftaki kitapları karıştı-
rır, bazı kitapları düşürür. Üstad bana hiddet ediyor, ben
de diyorum: “Refet düşürdü.” Birden haneye polisler do-
luyorlar, her şeyi alıyorlar.
Hem bundan yedi buçuk ay evvel Risale-i Nur naşirleri-
ne gelen elîm polishaneye çağırma meselesinde Risale-i
Nur’un şakirtlerinin dört tanesi (aynı hâdiseyi bir ikisi, ya-
ni Rüşdü ile Lütfü aynen görüyorlar, ikisi de az bir tabir-
le) aynı hâdiseyi görmeleri ve bu defaki hâdiseyi, yine dört
tane şakirtler aynen görmesi gösteriyor ki, Risale-i Nur
Şakirtleri, bir cesedin azaları gibidirler ki, Risale-i Nur’a
gelen hâdiseyi, bir cesedin azaları gibi hissediyorlar.
Hem Risale-i Nur Şakirtlerinden Bekir’e o musibet
gününden birgün evvel biri demiş: “Üstadın seni çağı-
rıyor.” Bir hiss-i kablelvuku ile ikinci gün Üstadının başı-
na gelen ve rahmet-i İlâhiye ile hafif geçen müthiş musi-
beti, düşmanların plânları derecesinde büyük, ağır hisset-
miş tarzında, ağlayarak gayet korkaklık ve halecan ile
koşup geldi. O halecan ve ağlamasına hiç sebeb-i zahirî
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 45 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
aza:
organlar, uzuvlar.
ceset:
vücut, beden.
cihet:
yön.
elîm:
şiddetli, çok dert ve ke-
der veren.
evvel:
önce.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
hane:
ev.
helecan:
heyecan.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hiss-i kablelvuku:
bir şeyi vu-
kuundan önce hissetme, bir
hâdisenin gerçekleşmesinden
önce kalbe doğması.
mesele:
önemli konu.
musibet:
felaket, bela.
müessir:
tesirli.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, dehşetli, korkunç.
naşir:
eser, neşreden, yayınla-
yan, dağıtan.
nev:
çeşit, tür.
polishane:
polisevi.
rahmet-i İlâhîye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sebeb-i zahirî:
görünürdeki
sebep.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tabir:
yorum, yorumlama.
vefat:
ölüm.
vuku:
olma, gerçekleşme,
meydana gelme.