yedi çocuk bahsini masumane çocukcasına dinlemeye
başladı. Çay içmesini çok sevdiği halde, kendine verildi;
çocukların bahsi bitinceye kadar içmedi.
O saatten on dakika evvel, hem On Dokuzuncu Mek-
tup, hem Miraç Risalesi ayrı ayrı tashih ediliyordu. On
Dokuzuncu Mektubun yüz elli sayfası içinde birtek sayfa-
da kuru direğin ağlamasından bahis var. Miraç Risalesin-
de altı yüz satırdan birtek satır ondan bahseder. Muhtelif
tarzlarda, muhtelif vakitte, muhtelif adamlar, muhtelif ki-
taplarda birden birtek sözü söylediklerini ben işittim. O
da kuru direğin ağlaması idi. Her biri iki kişiden ibaret iki
kısım tashihçiler, aynı kelime üstündedirler, o kelimeyi
söylüyorlardı. Ben hayretle dedim, “İki taraf da bir keli-
meyi söylüyorsunuz.” Sonra baktık, Miracın tashihi aynı
kelimeye geldiği gibi, On Dokuzuncu Mektubun tashihi
de aynı kelime üzerindedir. Biz hazır olanlar şüphemiz
kalmadı ki, yedi yaşında Meliha’nın yedi çocuk bahsine
tevafuku ve bu iki kısım musahhihlerin aynı kelimede it-
tifakları, o mu’cizat-ı Ahmediye bahsinin bir kerametinin
bir şuaıdır.
Yine Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın mektubuy-
la münasebettar üçüncü bir tevafuk: Milas’tan gelen ve
oraya gönderilen kitapların listesini bir sebebe binaen
saklamak lâzım gelmişti. Üstadım, bu listeyi saklamak için
bana verdiğini biliyormuş. Bir gün o listeye lüzum
olacağını düşünerek benden isteyecekti. Fakat istememiş-
ti. O gece kalkar o listeyi seccadesinin yanında görür,
hayret eder. Bu, saklandığı yerden çıkıp, nasıl burada
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 39 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
aleyhissalâtü vesselâm:
‘sa-
lât ve selam onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
bahis:
konu.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
evvel:
önce.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
ittifak:
birleşme, fikir birliği et-
me.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
masumâne:
masumca, suçsuz
ve günahsız bir şekilde.
Miraç:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed (asm) Efendimizin,
Recep ayının 27. gecesinde
Cenab-ı Hakkın huzuruna ru-
hen, cismen, hâlen çıkması
mu’cizesi.
mu’cizat-ı Ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (asm)
gösterdiği mu’cizeler.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
musahhih:
tashih eden, tas-
hihçi, yanlışları düzelten.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
şua:
ışın, bir ışık kaynağından
uzanan ışık telleri.
tarz:
biçim, şekil.
tashih:
basılacak bir eserin
dizgilerini kontrol ederek yan-
lışları düzeltme.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.