Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 47

ve makam kazanmak değil, bilâkis öyle bir tokat yedi ki,
dünyada kaldıkça, vicdanı varsa vicdan azabı çektirecek.
Hem o kolay vazifesinden müşkil bir vazifeye tahvil etti-
ler ve hem de ona yalancı nazarıyla baktılar. Ve hem nef-
ret-i ammeyi kazandı. Ve hem taharri hâdisesinden iki
gün sonra bir ihtiyar adamı hanesinden çıkarıp yolda ge-
tirirken o ihtiyar zat füc’eten vefat edip hem mes’uliyet-i
maddiyeye ve maneviyeye maruz kalmıştır.
Evet, Risale-i Nur’a hücum edenler, vaktiyle kefenini
boynuna takınmalı ve rezalete bürünmeli ve manevî ce-
henneme dünyada girmeyi göze almalı.
Hem o musibet hâdisesinden iki gün evvel, Risale-i
Nur Şakirtlerinden olmayan ve hiç bizimle zihnen meş-
gul olmayan biri rüyada görüyor ki: Isparta’nın altındaki
ovada çok ormanlar bulunuyor. Kuvvetli bir sel geliyor,
bu ormanın çok ağaçlarını deviriyor. Birden bire bir zel-
zele-i arz oluyor, Risale-i Nur naşiri, elbisesiyle heybetli
bir surette yer yarılıp çıkıyor.
(HAŞİYE)
O da korkusundan
uyanıyor. İki gün sonra Risale-i Nur’u tatil ve manen
toprağa defnetmek niyetiyle küre-i arzı titretecek derece-
de bir hata ile Risale-i Nur’un eczalarını evrak-ı muzırra
nev’inden taharri edip, toplayıp merkez-i hükûmete, ta
Dâhiliye Vekâletine gönderir. Hiçbir daire kanunca
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 47 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
naşir:
eser, neşreden, yayınlayan,
dağıtan.
nazar:
bakış, dikkat.
nefret-i amme:
umumun, genelin
nefreti.
nev:
çeşit, tür.
rezalet:
toplumun duygularını in-
citecek, değer yargılarına ters dü-
şen olay veya durum, kepazelik.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tabir:
yorum, yorumlama.
taharri:
arama, araştırma.
tahvil:
bir halden başka bir hale
getirme, değiştirme, dönüştürme.
vazife:
görev.
vefat:
ölme.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi kötü-
den ayırabilen, iyilik etmekten lez-
zet duyan ve kötülükten elem
alan manevî his.
zat:
kişi, şahıs.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
zelzele-i arz:
yerin sarsılması,
deprem.
zihnen:
zihin olarak, zihince.
HAŞİYE:
Demek bu geçen seneki zelzele, yani İzmir zelzelesi, Risale-i
Nur’un dirilmesine ve meydana çıkmasına bir emaredir ve o rüyayı tâ-
bir ediyor. Evet, o zelzeleden evvel Risale-i Nur defnolunmuş gibi ga-
yet gizli perde altında intişar ediyordu. Zelzele başladıktan sonra eski
elbise-i fâhiresiyle meydan-ı zuhura çıktı.
azap:
eziyet, işkence; büyük
sıkıntı, şiddetli acı.
Dahiliye Vekaleti:
İçişleri Ba-
kanlığı.
defin:
gömme.
defin:
gömme.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısım-
lar.
elbise-i fahire:
kıymetli, de-
ğerli elbise.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
evrak-ı muzırra:
zararlı evrak,
kâğıtlar, yapraklar.
evvel
: önce.
füc’eten:
birdenbire, ansızın,
ani olarak.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
hane:
ev.
haşiye:
dipnot.
hücûm:
saldırma.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
kefen:
gömülmeden önce
ölünün sarıldığı beyaz bez, ke-
fen.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
makam:
büyük yer, mevkî.
manen:
mana bakımından,
manaca.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
maruz:
bir şeyin etkisi ve tesiri
altında bulunma.
merkez-i hükümet:
hükümet
merkezi, ülkeyi idare merkezi.
mes’uliyet-i maddiye:
maddî
mes’uliyet, sorumluluk.
mes’uliyet-i manevîye:
ma-
nevî mes’uliyet, manevî so-
rumluluk.
meydan-ı zuhur:
görünme,
ortaya çıkma yeri
musibet:
felaket, bela.
müşkül:
güç, zor, çetin.
1...,37,38,39,40,41,42,43,44,45,46 48,49,50,51,52,53,54,55,56,57,...560
Powered by FlippingBook