ders ve telifine verdiği bir zamanda, onun şehirdeki evi-
ne muttasıl büyük bir haliçe binası ateş aldı. Bütün o bü-
yük bina yandığı halde, Şükrü Efendi’nin evine sirayet et-
medi. Hatta yanan haliçe binasının müştemilâtından olup,
haliçe binası ile Şükrü Efendi’nin hanesine bitişik olan ah-
şap odunluk dahi yanmadı. Bu vaziyeti gören herkes hay-
ret içinde kaldı. Fakat Risale-i Nur ile alâkaları olanların
şüpheleri kalmadı ki, Şükrü Efendi Risale-i Nur’un telifi-
ne bu iki köşkü verdiği için, onun bereketiyle, harika bir
surette, hem kendi hanesi, hem merhum kardeşinin ha-
nesi o müthiş yangından kurtuldu.
Hem Risale-i Nur yazın nasıl ki büyük bir yağmur ve
rahmete sebep olduğu delillerle beyan edilip Gavs-ı
Geylânî’nin (
KS
) kerametine dair Risalede kaydedilen hâ-
dise Risale-i Nur’un bir kerameti olduğu gibi, bu seneki
kışta Risale-i Nur’un merkez-i faaliyeti, Barla’dan Ispar-
ta’nın bağlarına nakledilmişti. Bağlarda soğuk ve fırtına
şehirden çok şiddetli oluyordu. Bu şiddetli kışta Risale-i
Nur’un dersi tatil olmamak ve naşiri de dayanabilmek
için, bir eser-i rahmet olarak bu senenin kışı gayet mute-
dil geçti. Evet, herkes biliyor ki, şimdiye kadar böyle mu-
tedil ve bazı günler yaza benzer tarzda bir kış, bu yakın
zamanlarda görülmemişti. İşte bugün, yeni Mart on iki,
eski Şubat yirmi yedidir. Sitte-i sevr denilen fırtınalı altı
meşhur günün üçüncü günü olan bugün, Nevruz günü gi-
bi açıktır, güzeldir. Nasıl ki Risale-i Nur’un bereketi yü-
zünden rahmet-i İlâhiye yaz ortasında bir bahar getirdiği-
ni kanaat verecek emareler ile görmüştük; öyle de, bu
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 41 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
sirayet:
birinden diğerine geçme,
bulaşma.
sitte-i sevr:
Güneş’in Boğa Bur-
cunda bulunduğu Nisan ayındaki
altı günlük fırtına.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tarz:
biçim, şekil.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
vaziyet:
durum.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
bereket:
mübareklik, bolluk,
saadet.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
dair:
alakalı, ilgili.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
eser-i rahmet:
rahmet eseri,
rahmetin izi, alâmeti.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
haliçe:
küçük halı, kilim, sec-
cade.
hane:
ev.
hârika:
olağanüstü.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
merkez-i faaliyet:
faaliyet
merkezi.
mutedil:
ilıman.
muttasıl:
bitişik.
müştemilât:
şümulünde olan
şeyler, içinde bulunanlar.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, dehşetli, korkunç.
nakl:
bir yerden başka bir ye-
re taşıma, yer değiştirme, ak-
tarma.
naşir:
eser, neşreden, yayınla-
yan, dağıtan.
nevruz:
ilkbahar başlangıcı;
Celâlî Takvimine göre yılbaşı.
rahmet:
şefkat etmek, merha-
met etmek, esirgemek.
rahmet-i İlâhîye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.