Risale-i Nur eczaları bir müşiriyet-i maneviye hizmetini
görüyor.”
Üstadımı kızdırmamak için şahsını sena etmiyorum.
Şamlı Hafız Tevfik
* * *
RE’FET BEY VE HÜSREV VE RÜŞDÜ GİBİ RİSALE-İ
NUR ŞAKİRTLERİNİN RİSALE-İ NUR BEREKETİNE İŞA-
RET EDEN (BULDUKLARI) BİR TEVAFUK-İ LÂTİFTİR.
Risale-i Nur’un Isparta’ya ne derece rahmet
olduğuna delâlet eden bir tevafukat-ı acibe:
Risale-i Nur’un mazhar olduğu inayatın külliyetinden
mühim bir ferdi de şudur ki: Isparta vilâyeti sekiz sene-
den beri Risale-i Nur’un müellifini sinesinde saklamıştı ve
Barla gibi şirin bir nahiyesinde, Cenab-ı Hakkın lütuf ve
keremiyle muhafaza etmişti. Bu müddet zarfında yavaş
yavaş intişar eden Risale-i Nur’dan Isparta’da binler adam
imanlarını takviye ettiler. Bilhassa gençler pek çok istifa-
de ve istifaza etti.
Vakta ki, Üstadımızın Barla gibi lâtif ve şirin bir mahal-
deki sıkıntılı ve pek acıklı ve en katı kalbleri ağlatan iş-
kenceli esareti bitti. Risale-i Nur’un müellifi olan Üstadı-
mızın nazarı Cenab-ı Hakkın inayetiyle Isparta’ya müte-
veccih oldu. Evhama düşen bazı zalim ehl-i dünyanın te-
şebbüskârâne harekât-ı zahiriyesi bir sebeb-i adî olarak
Üstadımız Isparta’ya getirildi.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 31 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
me; bucak.
nazar:
bakış.
rahmet:
şefkat etmek, merhamet
etmek, esirgemek.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sebeb-i adî:
basit sebep.
senâ:
methetme, övme.
sîne:
yürek, kalp, gönül.
şakirt:
talebe, öğrenci.
takviye:
kuvvetlendirme, sağlam-
laştırma.
teşebbüskârane:
teşebbüs edene
yakışır şekilde, teşebbüs edercesi-
ne.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
tevafuk-i acibe:
şaşırtıcı münâse-
bet ve uygunluk, alâkadarlık.
vakta:
ne zaman, ne vakit.
vilayet:
il.
zalim:
zulmeden, acımasız ve hak-
sız davranan.
zarfında:
süresince.
avn:
yardım.
bereket:
bolluk, bereket, gür-
lük.
bilhassa:
özellikle.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alamet, işaret.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısım-
lar.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
dünya adamı, ahireti düşün-
meyen.
esaret:
esirlik, tutsaklık, hü-
küm altında bulunma.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
harekât-ı zahiriye:
görünüş-
teki davranışlar.
iman:
inanç, itikat.
inayat:
lütuflar, ihsanlar, iyilik-
ler, yardımlar.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
istifaza:
feyz alma, feyz bul-
ma, feyizlenme.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan,
bağış.
külliyet:
bütünlük, umumîlik.
lâtif:
yumuşak, tatlı, hoş.
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik,
ihsan.
mahal:
yer.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
muhafaza:
koruma.
müddet:
süre, zaman.
müellif:
eser telif eden, yazan.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müşiriyet-i maneviye:
mane-
vî mareşallık.
müteveccih:
bir cihete dönen,
yönelen.
nahiye:
idarî teşkilâtlanmada
kaza ile köy arasındaki kade-