Yalnız, yanlış olarak o kerametlerde hissedar zannedip
itiraz ederek, “Böyle şeyler kitapta yazılmamalıydı, kera-
met izhar edilmez” diye hafif bir tenkide mukabil, müda-
faatımda onlara cevaben demiştim ki:
Onlar bana ait değil ve o kerametlere sahip olmak be-
nim haddim değil. Belki
Kur’ân’ın mu’cize-i maneviyesi-
nin tereşşuhatı ve lem’alarıdır
ki, hakikî bir tefsiri olan
Risale-i Nur’da kerametler şeklini alarak şakirtlerinin kuv-
ve-i maneviyelerini takviye etmek için, ikramat-ı İlâhiye
nev’indendir. İkram ise, izharı bir şükürdür, caizdir, hem
makbuldür.
Şimdi ehemmiyetli bir sebebe binaen bu cevabı bir par-
ça izah edeceğim. Ve, “Ne için izhar ediyorum? Ve ne
için bu noktada bu kadar tahşidat yapıyorum? Ve ne için
birkaç aydır bu mevzuda çok ileri gidiyorum? Ekser mek-
tuplar o keramete bakıyor?” diye sual edildi.
Elcevap
: Risale-i Nur’un hizmet-i imaniyede, bu za-
manda binler tahribatçılara mukabil yüz binler tamiratçı
lâzım gelirken, hem benimle lâakal yüzer kâtip ve yardım-
cı bulunmak ihtiyaç varken, değil çekinmek ve temas et-
memek, belki millet ve ehl-i idare takdir ile ve teşvik ile
yardım ve temas etmek zaruri iken ve o hizmet-i imaniye
hayat-ı bâkiyeye baktığı için hayat-ı fâniyenin meşgalele-
rine ve faidelerine tercih etmek ehl-i imana vacip iken,
kendimi misal alarak derim ki:
Beni her şeyden ve temastan ve yardımcılardan men
etmekle beraber, aleyhimizde olanlar bütün kuvvetleriyle
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 21 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
makbul:
kabul edilmiş, geçerli.
men:
yasak etme, engelleme.
meşgale:
iş, uğraş, meşgul olunan
şey.
mevzu:
konu.
misal:
örnek.
mu’cize-i maneviye:
manevî
mu’cize.
mukabil:
karşılık.
müdafaat:
müdafaalar, savunma-
lar.
nev:
tür, çeşit.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sual:
soru.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd et-
me.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozmalar.
tahşidat:
yığmalar, biriktirmeler,
toplamalar.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
takviye:
kuvvetlendirme, sağlam-
laştırma, teyit ve tasdik etme.
tamirat:
tamirler, düzeltmeler.
tefsîr:
Kur’ân’ın mana bakımından
izahı, açıklaması.
tenkîd:
eleştirme.
tereşşuhat:
damlamalar, sızıntılar.
vacip:
dinî bakımdan yapılması
şart olan, kesinlik bakımından
farzdan sonra gelen.
zarurî:
zorunlu.
aleyh:
karşı, karşıt.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
caiz:
yapılması veya yapılma-
masında sakınca olmayan, uy-
gun.
cevaben:
cevap olarak, karşı-
lık şeklinde.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i idare:
idare edenler, dev-
leti yönetenler.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
ekser:
pek çok.
elcevap:
cevap olarak.
hakikî:
gerçek.
hayat-ı bakıye:
bakî olan,
sonsuz hayat, ahiret hayatı.
hayat-ı fâniye:
fânî hayat; so-
nu olan dünya hayatı.
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi
olan.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’an hakikatlerinin ikna edi-
ci ve ilmî delillerle anlaşılması-
na hizmet etme.
ikram:
bağış, ihsan, bir şey
sunma.
ikramat-ı İlâhiye:
Cenab-ı
Hakkın ikramları, nimetleri,
bağışları.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kâtip:
yazıcı.
keramet:
Allah’ın velî kulların-
da görülen olağanüstü hâller
veya tabiatüstü hâdiseler.
kuvve-i maneviye:
manevî
güç, moral.
lâakal:
en azından, hiç olmaz-
sa.
lem’a:
parıltı.