Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 19

mültefitâne bakmışlar. Bu hakikatten anlaşılıyor ki, son-
ra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nur’u bir programı ola-
rak neşir ve tatbik edecek.
O zatın ikinci vazifesi, şeriatı icra ve tatbik etmektir. Bi-
rinci vazife, maddî kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad ve
ihlâs ve sadâkatle olduğu halde, bu ikinci vazife gayet bü-
yük maddî bir kuvvet ve hâkimiyet lâzım ki, o ikinci vazi-
fe tatbik edilebilsin.
O zatın üçüncü vazifesi, hilâfet-i İslâmiyeyi ittihad-ı
İslâm’a bina ederek, İsevî ruhanîleriyle ittifak edip din-i
İslâm’a hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir salta-
nat ve kuvvet ve milyonlar fedakârlarla tatbik edilebilir.
Birinci vazife, o iki vazifeden üç-dört derece daha ziyade
kıymettardır. Fakat o ikinci, üçüncü vazifeler pek parlak
ve çok geniş bir dairede ve şaşaalı bir tarzda olduğundan,
umumun ve avamın nazarında daha ehemmiyetli görü-
nüyorlar.
İşte o has Nurcular ve bir kısmı evliya olan o kardeşle-
rimizin tabire ve tevile muhtaç fikirlerini ortaya atmak,
ehl-i dünyayı ve ehl-i siyaseti telâşa verir ve vermiş; hü-
cumlarına vesile olur. Çünkü, birinci vazifenin hakikatini
ve kıymetini göremiyorlar; öteki cihetlere hamlederler.
Kardeşlerimin ikinci iltibası:
Fânî ve çürütülebilir bir
şahsiyeti, bazı cihetlerle birinci vazifede pişdarlık eden
Nur şakirtlerinin şahs-ı manevîsini temsil eden o âciz
kardeşine veriyorlar. Hâlbuki bu iki iltibas da Risale-i
Nur’un hakikî ihlâsına ve hiçbir şeye, hatta manevî ve uh-
revî makamata dahi alet olmamasına bir cihette zarar
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 19 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
maddî:
madde ile alâkalı.
makamat:
makamlar.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
mültefitane:
mültefitçe, iltifat
edene yakışır şekilde.
nazar:
bakış, nezdinde.
neşir:
yayma,yayım, herkese du-
yurma.
nurcu:
Bedîüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine taraf-
tar olan, Risale-i Nur’ları okuyup
neşreden kimse.
pîşdâr:
önde giden, öne düşen,
öncü.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
ruhanî:
islâm dışındaki dinlerde
din adamı, rahip.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs, belli
bir kişi olmayıp bir cemaatteb
meydana gelen manevî şahıs.
şahsiyet:
kişilik.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şaşaalı:
parlak, gösterişli.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi.
tabir:
yorum, yorumlama.
tarz:
biçim, şekil.
tatbik:
yerine getirme, uygulama.
temsil:
birinin, bir topluluğun adı-
na hareket etme.
tevil:
yorumlama, yorum.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
umum:
bütün, herkes.
vazife:
görev.
vesile:
aracı, vasıta.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
çok, fazla.
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan; cahil halk ta-
bakası.
binâ:
kurma, dayandırma.
cihet:
yön.
din-i İslâm:
İslâm dini.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
dünya adamı, ahireti düşün-
meyen.
ehl-i siyaset:
ülkenin idaresiy-
le meşgul olanlar, siyaset
adamları, politikacılar.
evliya:
veliler, Allah dostları.
fânî:
ölümlü, geçici.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, feda
eden.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikî:
gerçek.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hük-
mediş, egemenlik.
haml:
isnat etme, atıf, yükle-
me.
hâs:
ileri gelen, seçkin olan.
hilâfet-i İslâmiye:
İslâm hali-
feliği.
hücûm:
saldırma.
icra:
yürütme, bir işi yerine ge-
tirme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
iltibas:
karıştırmak.
İsevî:
Hz. İsa’nın dininden
olanlar.
itikat:
inanç, iman.
ittifak:
ortak bir gayede anlaş-
ma, birleşme.
ittihad-ı İslâm:
İslâm birliği,
Panislâmizm.
kıymet:
değer.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
1...,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18 20,21,22,23,24,25,26,27,28,29,...560
Powered by FlippingBook