w
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Bu
Sikke-i Gaybiye
’yi mahrem tutardık; yalnız
has kardeşlerime mahsustu. Ben vefat ettikten
sonra neşredilsin demiştim. Fakat zabıta geldi,
adliye hesabına onu sakladığımız yerden çıkardı-
lar. İki sene ellerinde kaldı. Üç mahkeme tetki-
kinden sonra iade edildi. Bize muhalif gayet na-
mahremler dahi beraber okudular. Bizi çok ya-
banî insanlar gördüler. Bu iki defadır Isparta Ad-
liyesinin eline başka risalelerle beraber girmiş,
hiçbir itiraz edilmeden geri verilmiş.
Madem umumun nazarına istemediğimiz hal-
de gösterilmiş ve madem
Risale-i Nur
’un ehem-
miyetini ispat edip şakirtlerini şevke getiriyor,
kuvve-i maneviyelerini ziyadeleştiriyor; elbette
Medresetüzzehra erkânlarının neşrine karar ver-
melerine iştirak ederim.
Said
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 13 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
nazar:
bakış, dikkat.
neşr:
kitap basma, çıkarma; her-
kese duyurma, yayma.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şevk:
şiddetli arzu, istek; keyif, ne-
şe.
tetkik:
dikkatle araştırma, incele-
me.
umum:
bütün, herkes.
vefat:
ölme.
yabanî:
görgüsü olmayan, kaba.
zabıta:
şehir güvenliğini sağla-
makla vazifeli bulunan idare, polis.
ziyade:
artma, çoğalma.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
adliye:
mahkeme, yargılama
işleriyle uğraşan daire.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
erkân:
rükünler, esaslar, ileri
gelenler.
gayet:
son derece.
hâs:
ileri gelen, seçkin olan.
iade:
geri verme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
iştirak:
katılma, ortak olma.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
kuvve-i maneviye:
manevî
güç, moral.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken, gizli.
Medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılma-
sını idarecilere teklif ettiği, fen
ilimleriyle din ilimlerinin birlik-
te okutulmasını düşündüğü
üniversitenin işleviniyerine ge-
tiren Risale-i Nur hizmeti.
muhalif:
muhalefet eden, bir
fiil ve düşünceye karşı zıt dü-
şüncede bulunan.
namahrem:
mahrem olma-
yan, bir şeyi bilmemesi gere-
ken kişiler.