arkadaşlarımın kuvve-i maneviyelerini kırmak ve benden
ve Risale-i Nur’dan soğutmak ve benim gibi ihtiyar, has-
ta, zaif, garip, kimsesiz bir bîçareye, binler adamın göre-
ceği vazifeyi başına yüklemek ve bu tecrid ve tazyiklerde
maddî bir hastalık nev’inde insanlarla temas ve ihtilâttan
çekilmeye mecbur olmak, hem o derece tesirli bir tarzda
halkları ürküttürmek ile kuvve-i maneviyeyi kırmak cihet-
leriyle ve sebepleriyle, ihtiyarım haricinde bütün o mani-
lere karşı, Risale-i Nur Şakirtlerinin kuvve-i maneviyele-
rinin takviyesine medar ikramat-ı İlâhiyeyi beyan ederek
Risale-i Nur etrafında manevî bir tahşidat yaptırmak ve
Risale-i Nur kendi kendine, tek başıyla, başkalarına
muhtaç olmayarak, bir ordu kadar kuvvetli olduğunu gös-
termek hikmetiyle bu çeşit şeyler bana yazdırılmış. Yok-
sa –haşa– kendimizi satmak ve beğendirmek ve temed-
düh etmek ve hodfüruşluk etmek ise, Risale-i Nur’un
ehemmiyetli bir esası olan ihlâs sırrını bozmaktır.
İnşaallah, Risale-i Nur kendi kendine, hem kendini mü-
dafaa ettiği, hem kıymetini tam gösterdiği gibi, bizi de
manen müdafaa edip kusurlarımızı affettirmeye vesile ola-
caktır.
Umum kardeşlerimin ve hemşirelerimin, hassaten du-
aları makbul mübarek masumlar taifesi ve muhterem ih-
tiyarlar cemaatinden her birerlerine binler selâm ve dua
ederek ramazan-ı şeriflerini tebrik ederiz, dualarını rica
ederiz.
Hasta kardeşiniz
Said Nursî
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cemaat:
topluluk, aralarında çeşitli
bağlar bulunan insanlar topluluğu.
cihet:
yön.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyetli:
önemli.
garip:
gurbette, kendi memleketi-
nin dışında bulunan, yabancı.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı, dışta
kalan.
hassaten:
bilhassa, özellikle.
hâşâ:
asla, katiyen, öyle değil, Al-
lah göstermesin.
hemşire:
kız kardeş, bacı.
hikmet:
gaye, maksat.
hodfüruş:
kendini beğendirmeye
çalışan, övünen.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
ihtilât:
karışıp görüşme, beraber
yaşama.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi istek
ve arzularına göre hareket etme.
ikramat-ı İlâhiye:
Cenab-ı Hakkın
ikramları, nimetleri, bağışları.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
kıymet:
değer.
kuvve-i maneviye:
manevî güç,
moral.
maddî:
madde ile alakalı, cismanî.
makbul:
kabul edilmiş, geçerli.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 22 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
manen:
mana bakımından,
manaca.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mâni:
engel.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
medar:
sebep, vesile.
merbut:
bağlı, rabtedilmiş.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müdafaa:
savunma.
nev:
tür, çeşit.
ramazan-ı şerif:
mübarek, şe-
refli ramazan ayı.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dik-
kat ve tecrübe ile anlaşılan en
ince yanı.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tahşidat:
yığmalar, biriktirme-
ler, toplamalar.
taife:
takım, güruh.
takviye:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma, teyit ve tasdik et-
me.
tarz:
biçim, şekil.
tazyik:
zorlama, baskı, sıkıntı
verme.
tecrîd:
hücre hapsi; bir kişinin
başkalarıyla olan ilişkisini kes-
me.
temeddüh:
kendi kendini öv-
me, kendini methetme, bö-
bürlenme.
umum:
bütün.
vazife:
görev.
vesile:
aracı, vasıta.
ziyade:
çok, fazla.