Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 35

“Kur’ân’ın hizmetine sed çekildi, bu köydeki mescidi-
miz kapandı. Bunda bir eser-i itab var ki, yağmur gelmi-
yor. Öyle ise, madem Kur’ân’ın itabı var; Yasin Suresini
şefaatçi yapıp Kur’ân’ın feyzini ve bereketini isteyeceğiz.”
Üstadımız, Muhacir Hafız Ahmed Efendiye dedi ki:
“Sen kırk bir Yâsin-i Şerif oku.”
Muhacir Hafız Ahmed Efendi (
RH
) bir kamışa okudu.
O kamışı suya koydular. Daha yağmur alâmeti görünmez-
ken, ikindi namazı vaktinde, Üstadımız, daima itimad et-
tiği bir hatırasına binaen, Muhacir Hâfız Ahmed Efendi-
ye (
RH
) söyledi ki: “Yâsin’ler tılsımı açtı; yağmur gelecek.”
Aynı gecede, evvelce yağmadığı Barla dairesi içine öy-
le yağdı ki, Üstadımızın odasının altındaki Çoban Ah-
med’in bahçesindeki duvar yağmurdan yıkıldı. Hâlbuki
Karaca Ahmed Sultan’ın arkasında ve deniz kenarında
balık avlamakla meşgul Şem’i ile arkadaşları bir damla
yağmur görmediler.
İşte bu hâdise kat’iyen delâlet ediyor ki, o yağmur, hiz-
met-i Kur’ân’la münasebettardır. O rahmet-i âmme için-
de bir hususiyet var. Sure-i Yâsin anahtar ve şefaatçi ol-
du ve yağmur kâfi miktarda yağdı.
İkinci suret:
Kuraklık zamanında, yirmi otuz gün için-
de yağmur Barla’ya yağmamışken, Yokuşbaşı Çeşmesi
yapıldığı bir zamanda menbaına yakın Üstadımız ve
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 35 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
Sure-i Yâsin:
Yâsin Suresi. Kur’ân-ı
Kerîm’in 36. suresi. Mekke’de nazil
olmuştur. 83 ayettir.
suret:
biçim, görünüş.
şefaat:
birinden başkasının kusur-
larının veya suçunun bağışlanma-
sını dileme.
tılsım:
herkesin bilip çözemediği
gizli sır.
Yasin-i Şerif:
şerefli Yasin suresi.
alâmet:
belirti, işaret, iz.
bereket:
mübareklik, bolluk,
saadet.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alamet, işaret.
eser-i itap:
azarlama, payla-
ma, darılma eseri, izi.
evvelce:
daha önce.
feyz:
bolluk, bereket; ihsan,
bağış.
hâdise:
olay.
hizmet-i Kur’ân:
Kur’ân hiz-
meti.
hususîyet:
hususîlik, ayırıcı
özellik.
itap:
azarlama, rencide etme.
itimat:
dayanma, güvenme.
kâfî:
yeter, elverir.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
menba:
kaynak.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
rahmet-i amme:
umumî rah-
met, herkesi ve her şeyi kapla-
yan rahmet.
set:
mani, perde, engel.
1...,25,26,27,28,29,30,31,32,33,34 36,37,38,39,40,41,42,43,44,45,...560
Powered by FlippingBook