bir surette Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı
oturduğu yere dayanmış bir vaziyette gördüm. Bu anda
bir sada geldi ki, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Ves-
selâmın bir yaveri geliyor. Kapılar birden bire kendi ken-
dine açıldı. Risale-i Nur naşirlerinin Üstadı olan zat içeri-
ye girdi. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, Üs-
tadımıza şefkatkârâne bir iltifat göstererek, dayandığı va-
ziyetten doğruldu. Ben de ağlayarak uyandım.
Ü
ÇÜNCÜSÜ
:
Risale-i Nur Şakirtlerine köşkünü tahsis
eden Şükrü Efendidir. Rüyada ona diyorlar ki, “Senin o
köşküne Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm gel-
miş.” O da koşarak gidip, Hazret-i Peygamber Aleyhis-
salâtü Vesselâmı çok nurani ve sürurlu bir halde bulup zi-
yaret etmiş.
D
ÖRDÜNCÜSÜ
:
Risale-i Nur Şakirtlerinden Nazmi’dir. Rü-
yasında ona diyorlar ki: “Risale-i Nur Şakirtleri imansız
ölmezler; kabre imanla girerler.”
Bu rüyalar Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesse-
lâm ile münasebettar olmak cihetiyle, o rüyalar zamanın-
da Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesi münasebetiyle lâtif ve kü-
çük bir iki tevafukun letâifini zikredeceğim. Şöyle ki:
Risale-i Nur eczalarından birkaç vecihle kerameti gö-
rülen mu’cizat-ı Ahmediyeye dair On Dokuzuncu Mektu-
bun tashihi zamanıda, yedi mu’cizat-ı Ahmediyeye (
ASM
)
mazhar yedi çocuğun bahsine geldiği vakitte, Meliha
isminde yedi yaşındaki kızım, umulmadık bir vakitte
hanemden çıkıp Üstadımın oturduğu köşke geldi, o
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât ve
selam onun üzerine olsun’ anla-
mında Hz. Muhammed’e dua.
bahis:
konu.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 38 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısım-
lar.
hane:
ev.
iltifat:
ilgi gösterme, yüzünü
çevirip bakma.
iman:
inanç, itikat.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
lâtif:
tatlı, şirin.
letaif:
güzellikler, incelikler.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
mu’cizat-ı Ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (asm)
gösterdiği mu’cizeler.
münasebet:
vesile, -dan dola-
yı.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
naşir:
eser, neşreden, yayınla-
yan, dağıtan.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sada:
ses.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şefkatkârâne:
şefkatli ve
merhametli bir şekilde.
tahsis:
bir şeyi bir kimseye ve-
ya bir yere ayırma.
tashih:
basılacak bir eserin
dizgilerini kontrol ederek yan-
lışları düzeltme.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
vaziyet:
durum.
vecih:
cihet, yön.
yaver:
emir subayı.
zat:
kişi, şahıs.
zikr:
anma, bildirme.