Yani, bütün dünya kâfirlerini birbirine musallat ettirdi,
ve iki satır sonra yine diyor:
Sûk-ı asr içre bütün dâd ü sitend, küfr ü dalâl;
Müşteri kalmadı, din indi ucuzdan ucuza.
Yani, o asrın çarşısında alışveriş dinsizlik elinde olacak,
dinsizlik hükmedecek, din gayet ucuza düşecek ve
İslâm’ın şeairi gizlenecek. Sonra diyor:
Şükriya bilmezem esrar-ı gayıbdan amma,
Ya ileri, ya geri, takrib ederim üç otuza.
Kendi tefsir ediyor. Yani, otuz üçe şiddetli kafiyesine
müraat için, otuz üç yerine “üç otuz” demiştir. Hem
Harb-i Umumiye işaret ettiği fıkrasıyla, “dinsizlik düstur-
ları, kanunları, o asır çarşısında hükmettiği...” fıkrasının
ortasında şöyle diyor:
Eriş ey avn-i şeriat
(HAŞİYE 1)
eriş ey muhyiddin!
Elem-i rîş-i
(HAŞİYE 2)
cefasından erişti o zere.
Şimdi benim kanaatım geliyor ki, bu zat, otuz üç se-
nesinden sonra Risale-i Nur’u Isparta’nın imdadına
çağırıyor. “Ey avn-i şeriat, ey muhyiddin yetiş!” diyor.
Yani vefatından takriben otuz üç sene sonra şeriata ve
dinin şeairine, Isparta’ya yetişecek bir nuru çağırıyor.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 43 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
İlâhî emir ve yasaklara dayanan
hükümlerin hepsi.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd et-
me.
takriben:
tahminen, yaklaşık ola-
rak, aşağı yukarı.
takrip:
yaklaştırma, yanaştırma.
tefsîr:
açıklama, izah.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme.
vefat:
ölüm.
zat:
kişi, şahıs.
zer:
çile.
HAŞİYE 1:
Şeriat cifirle dokuz yüz seksen eder. Risaletü’n-Nur dahi
r
Qƒt
ædn
G
’daki
?
(lâm) asl-ı
lâm
olsa, cifirle dokuz yüz yetmiş sekiz edip
iki farkla tevafuk eder.
HAŞİYE 2:
Riş: Ceriha, yara demektir.
amma:
ama, lakin, ancak.
asr:
yüzyıl.
avn-i şeriat:
dinin yardımcısı.
cefa:
eziyet, sıkıntı, zulüm.
ceriha:
yara.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
dâd ü sitend:
.alışveriş.
düstur:
kaide, esas, prensip.
elem-i riş:
yara acısı, yaranın
verdiği acı.
esrar-ı gayb:
görünmeyen sır-
lar.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gayet:
son derece.
Harb-i Umumî:
genel harp,
dünya savaşı.
haşiye:
dipnot.
hükmetme:
hakim olma, işle-
me.
imdat:
yardım.
kafir:
Allah’ı ve İslâmiyet’i in-
kar eden, dinsiz.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
küfr-i dalâl:
kâfirlik, sapıklık,
dinsizlik.
muhyiddin:
dine hayat veren.
musallat:
çok rahatsızlık ve-
ren, aşırı derecede sataşan.
müraat:
gözetme, riayet et-
me.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
rîş:
yara.
sûk-i asr:
asrın, yüzyılın çarşı-
sı.
şeair:
dinin alâmetleri, işaret-
leri.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,