Yirmi Yedinci Mektubun
Lâhikasından Alınmış
Mühim Parçalar
Birinci Mesele
Birinci Şuada bir-iki ayetin işaretinde, Risale-i Nur’un
sadık talebeleri imanla kabre gireceklerini ve ehl-i cennet
olacaklarını kudsi bir müjde ve kuvvetli bir beşaret bulun-
duğu gösterilmiştir. Fakat bu pek büyük meseleye ve çok
kıymettar işarata tam kuvvet verecek bir delil ister diye
beklerdim; çoktan beri muntazırdım. Lillahilhamd, iki
emare birden kalbime geldi.
Birinci Emare:
İman-ı tahkikî ilmelyakinden hakkal-
yakine yakınlaştıkça daha selb edilmeyeceğine ehl-i keşif
ve tahkik hükmetmişler. Demişler ki: ”Sekerat vaktinde,
şeytan, vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip tereddüde
düşürebllir. Bu nevi iman-ı tahkikî ise yalnız akılda dur-
muyor, belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle
letaife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere
yetişemiyor; öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor.”
inanma.
işarat:
işaretler, alâmetler, belirti-
ler.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kudsî:
mukaddes, yüce.
letaif:
manevî duygular.
lillâhilhamd:
Allah’a hamdolsun
ki!.
mahfuz:
hıfz olunmuş, korunmuş.
mesele:
önemli konu.
muntazır:
bekleyen, gözeten.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nevî:
çeşit, tür.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
sadık:
sözünde, işinde doğru olan,
dostluğu ve bağlılığı içten olan.
sekerat:
ölmek üzere olan bir can-
lını kendinden geçmesi.
selb:
ortadan kaldırma, iptal etme;
olumsuzlaştırma.
sır:
kalbe konulan bir lâtife.
sirayet:
birinden diğerine geçme,
bulaşma.
talebe:
öğrenci.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede kal-
ma.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kalbe
gelen asılsız kötü ve sinsi düşünce.
zeval:
sona erme, bitme, yok ol-
ma.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 49 |
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
beşaret:
müjde.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
ehl-i Cennet:
Cennet ehli, Cen-
netlikler, Cennette bulunanlar
veya oraya girmeye hak kaza-
nanlar.
ehl-i keşif:
bazı sırları, bilin-
meyen hakikatleri, Cenab-ı
Hakkın lütuf ve ihsanı ile bilen
velîler.
ehl-i tahkik:
gerçeği araştıran-
lar, gerçeğin peşinden giden-
ler.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
hakkalyakin:
imanî meselele-
rin hakikatini tam olarak anla-
ma.
hükmetme:
karar vermek,
inanca varmak.
ilmelyakîn:
ilim yoluyla kesin
olarak bilme.
iman:
inanç, itikat.
iman-ı tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri
inceleyip delil ve bürhan ile