Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 50

Bu iman-ı tahkikînin vüsulüne vesile olan bir yolu, ve-
layet-i kamile ile, keşif ve şuhut ile hakikate yetişmektir.
Bu yol, ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhudidir:
İkinci yol, iman-ı bilgayb cihetinde sırr-ı vahyin feyziy-
le bürhani ve Kurani bir tarzda akıl ve kalbin imtizacıyla
hakkalyakin derecesinde bir kuvvetle zaruret ve bedahet
derecesine gelen bir ilmelyakin ile hakaik-ı imaniyeyi tas-
dik etmektir. Bu ikinci yol, Risale-i Nur’un esası, mayesi,
temeli, ruhu, hakikati olduğunu has talebeleri görüyorlar.
Başkaları dahi insafla baksalar, Risale-i Nur’un, hakaik-ı
imaniyeye muhalif olan yolları gayr-i mümkün ve muhal
ve mümteni derecesinde gösterdiğini görecekler.
İkinci emare:
Risale-i Nur’un sadık şakirtlerinin
hüsn-i akıbetlerine ve iman-ı kamil kazanmalarına o de-
rece kesretli ve makbul ve samimî dualar oluyor ki, o du-
aların içinde hiçbiri kabul olmamasına akıl imkan vere-
miyor. Ezcümle, Risale-i Nur’un bir hadimi ve birtek şa-
kirdi yirmi dört saatte lâakal Risale-i Nur Talebelerinin
hüsn-i akıbetlerine ve saadet-i ebediyeye mazhar olmala-
rına, yüz defa Risale-i Nur Talebelerine ettiği duaları
içinde hiç olmazsa yirmi-otuz defa selâmet-i imanlarına
ve hususi hüsn-i akıbetlerine ve imanla kabre girmeleri-
ne aynı duayı en ziyade kabule medar olan şerait içinde
ediyor.
Hem Risale-i Nur Talebeleri, bu zamanda her cihetten
ziyade hücuma maruz iman hususunda birbirine selâmet-i
iman hakkındaki samimi, masum lisanlarıyla dualarının
bedahet:
açıklık, aşikâr, ispata ih-
tiyaç olmayacak derecede açıklık.
bürhanî:
burhana, delil ve ispata
dayanarak.
cihet:
yön.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehass-ı havas:
seçkinlerin en seç-
kini, ileri gelenlerin en başındaki.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
feyz:
bolluk, bereket; ihsan, bağış.
gayr-i mümkün:
mümkün olma-
yan, imkânsız.
hâdim:
hademe, hizmetçi.
hakaik-ı imaniye:
imana ait haki-
katler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat:
gerçek.
hakkalyakin:
imanî meselelerin
hakikatini tam olarak anlama.
hâs:
ileri gelen, seçkin olan.
hususî:
özel.
hücûm:
saldırma.
hüsn-i akıbet:
iyi netice, hayırlı
son.
ilmelyakîn:
ilim yoluyla kesin ola-
rak bilme.
iman:
inanç, itikat.
iman-ı bilgayb:
gayba, görünme-
yenlere inanmak.
iman-ı kâmil:
mükemmel iman.
iman-ı şuhûdî:
gözle görürcesine
inanmak.
iman-ı tahkikî:
tahkikî iman, ima-
na dair bütün meseleleri inceleyip
delil ve bürhan ile inanma.
imtizaç:
uyuşma, uygunluk, bağ-
daşma.
kesretli:
çokluğu olan, çok fazla.
keşif:
Allah tarafından ilham edil-
me, kalp gözüyle görme.
Kur’ânî:
Kur’ân’a uygun, Kur’ân’a
ait.
lâakal:
en azından, hiç olmazsa.
lisan:
dil.
makbul:
kabul edilmiş, geçerli.
M
ÜHİM
P
ARÇALAR
| 50 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
maruz:
bir şeyin etkisi ve tesiri
altında bulunma.
masum:
saf, temiz.
mâye:
maya, temel, esas, öz.
mazhar:
bir şeyin çıktığı gö-
ründüğü yer; nail olma, şeref-
lenme.
medar:
sebep, vesile.
muhal:
imkansız, olması
mümkün olmayan.
muhalif:
muhalefet eden, bir
fiil ve düşünceye karşı zıt dü-
şüncede bulunan.
mümteni:
imkansız, olamaz.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî
varlık.
saadet-i ebediye:
sonu olma-
yan, sonsuz mutluluk.
sadık:
sözünde, işinde doğru
olan, dostluğu ve bağlılığı içten
olan.
selâmet-i iman:
imanın kurta-
rılması.
sırr-ı vahiy:
İlâhî vahyin sırrı,
hakikati.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şerait:
şartlar.
şuhut:
gözle görme, müşahe-
de.
talebe:
öğrenci.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
velâyet-i kâmile:
kâmil velâ-
yet, olgunluğa ermiş velâyet.
vesile:
aracı, vasıta.
vüsul:
kavuşma, ulaşma, eriş-
me.
zaruret:
zorunluluk, mecburi-
yet.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
1...,40,41,42,43,44,45,46,47,48,49 51,52,53,54,55,56,57,58,59,60,...560
Powered by FlippingBook