Üniversitedeki Nur Şakirtlerinin, Nur Hakikatinin
Fen Dairesinde Fevkalâde Kıymetini Takdir
Ettiklerine Bir Numunedir
(2)
p
?p
ór
ªn
ëp
H o
íu
Ñn
°ùo
j s
’p
G r
m
Ån
°T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°Sp
ÉH
(3)
Ék
ªp
FGn
O Gk
ón
Hn
G o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h$G o
ân
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
Şu kâinat semasının gurubu olmayan manevî güneşi
olan Kur’ân-ı Kerim; şu mevcudat kitab-ı kebirinin âyât-ı
tekviniyesini okutturmak, mahiyetini göstermek için şua-
ları hükmünde olan envarını neşrediyor. Ukul-i beşeri ten-
vir ile sırat-ı müstakimi gösteriyor. Beşeriyet âleminde her
fert, hilkatindeki makasıdı ve fıtratındaki metalibi ve isti-
kametindeki gayesini, o hidayet güneşinin nuru ile görür,
anlar ve bilir. O hidayet nurunun tecellisine mazhar olan-
lar, kalb kabiliyeti nisbetinde ona aynadarlık ederek kur-
biyet kesbeder. Eşya ve hayatın mahiyeti o nur ile teza-
hür ederek, ancak o nur ile görülür, anlaşılır ve bilinir.
Şems-i Ezeliyenin manevî hidayet nurlarını temsil eden
Kur’ân-ı Kerîm, kalb gözüyle hak ve hakikati görmeyi te-
min eder. Onun için, onun nurundan uzakta kalanlar, zu-
lümatta kalırlar. Zira her şey nur ile görülür, anlaşılır ve
bilinir.
İşte şu hakikatin manevî ve sermedî güneşi olan
Kur’ân-ı Kerîmin nur tecellisine bu asrımızda “Nur” is-
miyle müsemma olan Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi
âlem:
varlık tabakalarından her bi-
ri
asır:
yüzyıl
ayat-ı tekviniye:
kâinatta yaratı-
lan varlıkların Cenab-ı Hakkın var-
lık ve birliğine olan işaretleri, delil
oluşları
âyinedarlık:
aynalık yapma, gös-
terme
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık
envar:
nurlar, aydınlıklar, ışıklar
fen:
tecrübî, ispatla meydana gel-
miş ilimlere verilen genel ad
fevkalâde:
olağanüstü
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç, huy
gurup:
batma, batış
hâk:
doğruluk, gerçek, hakikat
hakikat:
gerçek, esas
hidayet:
doğru inanç ve yaşayış
üzere olmak
hilkat:
yaratılış
hükmünde:
değerinde, yerinde
istikamet:
doğruluk; inanç, düşün-
ce, niyet, tutum ve davranışta Al-
lah’ın rızasına uygun olarak doğru
yol üzere olma
kabiliyet:
istidat, yetenek
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler
kesb:
kazanma
kıymet:
değer
kitab-ı kebir:
büyük kitap, kâinat
kurbiyet:
yakınlık, yakın olma, ya-
kınlık kazanma
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ta-
biatı, niteliği
makasıd:
maksatlar, gayeler
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan
mazhar:
nail olma, şereflenme
metalip:
talep olunan, istenen
şeyler, istekler, arzular
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahluklar
müsemma:
isimlendirilmiş, ad ve-
rilmiş
neşr:
herkese duyurma, yayma,
tamim
nisbetinde:
oranında, ölçüsünde
nur:
aydınlık, parıltı, ışık
nur-i tecellî:
nümune:
örnek
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı
sema:
gökyüzü, gök
sermedî:
ebedî, daimî, sürekli
sırat-ı müstakim:
hak yol, Al-
lah’ın gösterdiği hidayet yolu
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cema-
atteb meydana gelen manevî
şahıs
şakirt:
talebe, öğrenci
Şems-i Ezeliye:
ezelî güneş;
varlığının başlangıcı olmayan
ve her şeyi nurlandıran Cenab-
ı Hak
şua:
ışın, bir ışık kaynağından
uzanan ışık telleri
takdir:
kıymet verme, değer
biçme
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme
temîn:
sağlama
temsil:
sembol olma, adına
hareket etme.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırma
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma
ukul-i beşer:
insanın akılları
zulümat:
karanlıklar, dinsizlik,
zulüm ve külür
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı rahmeti ve berekâtı ebediyen ve daima üzerinize olsun.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 400 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ