Dalâletten geçemez, küfür benliğinde kalırdık üryan,
Hamden lillâh, katremizi bahr-i envarına düşürdün.
Sendeki esrar-ı Hak
(1)
»/
æj'
ôn
J n
±r
ƒn
°S
‘yi söylesem,
Gül vechindeki Lâhut benini şerh ve beyan eylesem.
Nur-i Huda, mü’mine heda, dalâlete seyf-i hemta mı
desem,
Zülfikar ve Asa-yı Mûsa ile münkirleri girdaba düşürdün.
Âşina-i bezm-i Haktır Risale-i Nur Talebeleri,
Nur-i Yezdan, Feyz-i Kur’ân’dır cümlesinin rehberi.
Bu âciz nâtüvan onların bir hakir kemteri,
Halil İbrahim’e “hâk-i der-i Âl-i Abâ” tam düşürdün.
(2)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
Duanıza çok muhtaç
günahkâr kardeşiniz
Hâk-i der-i Âl-i Abâ
®
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 405 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı
aşina-i bezm-i Hak:
Hak mec-
lisinin aşinası; Hak sohbetleri-
nin yapıldığı toplantılara aşina
olan
bahr-i envar:
nurların denizi
ben:
deri üzerindeki küçük
kahverengi kabartı. Özel ol-
gunluk işareti.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
dalâlet:
iman ve İslâmiyet’ten
ayrılmak, azmak
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz
esrar-ı Hak:
Feyz-i Kur’ân:
Kur’ân’ın feyzi,
Kur’ân’ın verdiği ilham, bere-
ket ve ilim bolluğu
girdap:
çok tehlikeli, içinden
çıkılması zor hâl
günahkâr:
günahlı, günah işle-
miş
hâk-i der-i Âl-i Aba:
Peygam-
berimizin ailesinin kapısının
toprağı
hakir:
küçük, aşağı, ehemmi-
yetsiz
hamden lillah:
hamd Allah
içindir
heda:
hediye.
katre:
damla
kemter:
daha aşağı, kıymet-
siz, değersiz
1.
Beni görürsün. (A’râf Sûresi: 21.)
2.
Bâki olan ancak Allah’tır.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık
lâhut:
ilahi, Allah'a ait olan.
mü’min:
iman eden, inanan
münkir:
Allah’ın varlığını kabul ve
tasdik etmeyen, imansız, dinsiz
natüvan:
kuvvetsiz, zayıf, güçsüz,
bîtap, âciz
nur:
aydınlık, parıltı, parlaklık, ziya,
ışık, şule
nur-i Hudâ:
hidayet verici olan Al-
lah’ın nuru
Nur-i Yezdan:
ilahi nur, ışık.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı
seyf-i hemta:
denk, benzer kılıç
şerh:
açık ve ayrıntılı anlatma
talebe:
öğrenci
üryan:
çıplak
vech:
yüz, surat, çehre