Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 410

cazibe, dafia, ziya gibi sair letaifin naklinde şaşırmadan,
muntazaman, asvat naklindeki vazifeyi gördüğü aynı za-
manda, bu vazifeleri dahi gördüğü aynı zamanında, bü-
tün nebatat ve hayvanata teneffüs ve telkih gibi hayata
lüzumu bulunan levazımatı, kemal-i intizam ile yetiştiri-
yor. Emir ve irade-i İlâhiyenin bir arşı olduğunu katî bir
surette ispat ediyor ve serseri tesadüf ve kör kuvvet ve sa-
ğır tabiat ve karışık, hedefsiz esbap ve âciz, camid, cahil
maddeler, bu sahife-i havaiyenin kitabetine ve vazifeleri-
ne karışması, hiçbir cihetle ihtimal ve imkânı bulunma-
dığını aynelyakîn derecesinde ispat ettiğini katî kanaat
getirdim. Ve her bir zerre ve her bir parça, lisan-ı hal ile
(1)
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’
ve
(2)
l
ó`n
Mn
G * Gn
ƒo
g r
?o
b
dediklerini bildim ve bu
n
ƒo
g
anahtarı ile havanın maddî cihetindeki bu acaibi gör-
düğüm gibi, hava unsuru da bir
ƒo
g
olarak âlem-i misal ve
âlem-i manaya bir anahtar oldu.
Mütebakisi şimdilik yazdırılmadı. Umuma binler selâm.
(3)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g»/
bÉn
Ñr
dn
G
Kardeşiniz
Said Nursî
* * *
acayip:
şaşırtıcı ve hayret verici
şeyler
âciz:
zayıf, güçsüz
âlem-i misal:
görüntüler âlemi,
dünyadaki işlerin görüntülendiği
ve gözlendiği, ruhların bulunduğu
âlem.
arş:
göğün en yüksek katı
asvat:
sesler.
aynelyakîn:
gözle görür derecede
inanma; bir şeyi görerek ve seyre-
derek bilme.
cahil:
bilgisiz, bilmeyen, habersiz
camit:
ruhsuz, cansız madde
cazibe:
çekim
cihet:
yön
dafia:
itme kuvveti
emr-i İlâhî:
İlâhî iş; Allah’ın emri
esbap:
sebepler, vasıtalar
hayvânât:
hayvanlar
ihtimal:
olabilirlik
irade-i İlâhiye:
Allah’ın iradesi, Ce-
nab-ı Hakkın dilediğini yapabilme
gücü, kudreti.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme
kanaat:
inanma, görüş, fikir
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan
kemal-i intizam:
intizamın mü-
kemmel oluşu, tam ve eksiksiz
düzen.
kitabet:
kâtiplik, yazma
letaif:
manevî duygular
levazımat:
lüzumlu maddeler, ih-
tiyaç maddeleri
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin duru-
şu ve görünüşü ile bir mana ifade
etmesi.
maddî:
madde ile alakalı, cis-
manî
muntazaman:
düzgün, dü-
zenli ve devamlı olarak
nakl:
bir yerde başka bir yere
taşıma, yer değiştirme, aktar-
ma
nebatat:
bitkiler
sahife-i havaiye:
havaya ait
sayfa.
sâir:
diğer, başka, öteki
serseri:
gayesiz, hedefsiz; öte-
den beri başıboş olan
suret:
biçim, şekil, tarz
telkih:
dişi meyveye erkek
meyvenin tozunu aşılama,
döllendirme.
teneffüs:
nefes alma, soluk-
lanma, solunum
tesadüf:
rastlantı, bir şeyin
kendiliğinden meydana gel-
mesi
unsur:
madde, esas, birleşik
bir şeyi meydana getiren ele-
manlaradan her biri
vazife:
görev
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom
ziya:
ışık, aydınlık, nur
1.
Allah’tan başka hiçbir İlâh yoktur. (Kasas Sûresi: 88)
2.
De ki: O Allah (birdir). (İhlâs Sûresi: 1)
3.
Bâki olan ancak Allah’tır.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 410 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,400,401,402,403,404,405,406,407,408,409 411,412,413,414,415,416,417,418,419,420,...560
Powered by FlippingBook