vecizeler mecmuasıdır. Misal olarak birkaçını zikrederek,
heyet-i mecmuası hakkında bir fikir edinmek isteyenlere
Risale-i Nur bahrine müracaat etmesini tavsiye ederiz.
“Sivrisineğin gözünü halk eden, güneşi dahi o halk et-
miştir.”
“Bir kelebeğin midesini tanzim eden, Manzume-i Şem-
siyeyi dahi o tanzim etmiştir.”
“Bir zerreyi icat etmek için, bütün kâinatı icad edecek
bir kudret-i gayr-ı mütenahî lâzımdır. Zira şu kitab-ı ke-
bîr-i kâinatın her bir harfinin, bahusus zîhayat her bir har-
finin, her bir cümlesine müteveccih birer yüzü ve nazır bi-
rer gözü vardır.”
“Tabiat, misalî bir matbaadır; tâbi’ değil. Nakıştır, nak-
kaş değil. Misdardır, masdar değil. Nizamdır, nazım de-
ğil. Kanundur, kudret değil. Şeriat-ı iradiyedir, hakikat-i
hariciye değil.”
“Sabit, daim, fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi, âlem-i emir-
den, sıfat-ı iradeden gelmiş ve kudret ona vücud-i hissî
giydirmiştir, bir seyyale-i lâtifeyi o cevhere sadef etmiş-
tir...”
Ve hakeza, binler vecizeler var...
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
Üniversite Nurcuları namına
duanıza çok muhtaç
Mustafa Ramazanoğlu
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 403 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
âlem-i emir:
Cenab-ı Hakkın
değişmeyen sabit hakikatler
şeklinde devam eden kanun-
ları âlemi
bahr:
deniz, sonsuz bilgisi olan
bahusus:
hususiyetle, en çok,
hele
cevher:
elmas, değerli taş
daim:
devam eden, devamlı,
sürekli
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz
fıtrî:
tabiî, doğal
hâkezâ:
böylece, bunun gibi
hakikat-ı hariciye:
dışa yansı-
yan gerçeklik, hayat gibi dış
alemde yer alan varlık
halk:
yaratma, yoktan var et-
me
heyet-i mecmua:
bir şeyin te-
ferruatına ve cüzlerine bakıl-
maksızın bütününün gösterdi-
ği hâl ve manzara
icat:
vücuda getirme, yoktan
var etme
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler
kitab-ı kebir-i kâinat:
büyük
kâinat kitabı
kudret:
güç, kuvvet, iktidar
kudret-i gayr-ı mütenahi:
sı-
nırsız güç.
Manzume-i Şemsiye:
güneş
ile ona bağlı olan seyyareler,
güneş sistemi
mastar:
kaynak, bir şeyin çık-
1.
Bâki olan ancak Allah’tır.
tığı yer
mecmua:
toplanıp, biriktirilmiş,
düzenlenmiş yazıların hepsi
misal:
örnek
misalî:
örneği.
mistar:
cetvel.
müracaat:
başvurma, danışma
müteveccih:
bir cihete dönen, yö-
nelen
nakış:
işleme, süsleme
nakkaş:
nakış işi yapan, nakış işle-
yen kimse
nam:
ad
nazım:
düzenleyen, tanzim eden,
düzene koyan
nazır:
nazar eden, bakan
nizam:
düzen
nurcu:
Bedîüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine taraf-
tar olan, Risale-i Nur’ları okuyup
neşreden kimse
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık
sabit:
değişmeyen, hep aynı ka-
lan, önceden ayarlanmış
sadef:
sedef, inci kabuğu
seyyale-i lâtife:
lâtif seyyale; nu-
ranî, şeffaf olan, elektrik gibi akıp
giden
sıfat-ı irade:
irade sıfatı, Cenab-ı
Hakkın emir ve iradesini bildiren,
gösteren hâl ve keyfiyet
şeriat-ı iradiye:
Cenab-ı Hakkın
iradesiyle oluşan şeriat, kanunlar
tâbi:
matbaacı
tanzim:
düzenleme, sıralama, ter-
tipleme
vecize:
özdeyiş, icazlı söz, öz, kısa
fakat ifadece kuvvetli söz
vücud-i hissî:
his ile bilinen vücut,
hisle anlaşılan vücut
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom
zîhayat:
hayat sahibi
zikr:
anma, bildirme