Huzur bulur bugün seninle âlem,
Ey bu asırda rahmet-i âlem Risaletü’n-Nur!
Sürur bulur bugün seninle âdem,
Ey bir rahmet-i âlem Risaletü’n-Nur!
Bu hasta gönüller çoktan perişan,
Varsa sende eğer Lokman’dan nişan,
Bir şifa sun, gel, ey mahbûb-i zişan,
Ey cilve-i rahmet-i âlem Risaletü’n-Nur!
Gelmez mi sonu bu uzun hecenin?
Geçmez mi gamı bu yaslı gecenin?
Zâri arttı, sabrı bitti nicenin,
Ey cilve-i rahmet-i âlem Risaletü’n-Nur!
Fahr-i Âlem, Arştan bu yere indi,
Şah-ı Velâyet gelip Düldül’e bindi,
Zülfikar’a bugün, artık nur dendi,
Ey bu zamanda rahmet-i âlem Risaletü’n-Nur!
Yolumuz, bu Nurun bu nurlu yolu,
Olduk hepimiz o Nurun bir kulu,
Nur yolunda yürüyen hem ne mutlu
Ey numune-i rahmet-i âlem Risaletü’n-Nur!
Nursun, nur çıkan nurlu dağında,
Bülbül öter bahçesinde bağında,
Tozu olsak onun pâk ayağında
Ey rahmet-i âlem cilvesi Risaletü’n-Nur!
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 393 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
âdem:
insan oğlu, insan nesli.
âlem:
dünya, cihan; bütün ya-
ratılmışlar.
arş:
göğün en yüksek katı.
asr:
yüzyıl.
cilve:
tecelli, görüntü.
cilve-i rahmet-i âlem:
kâinat-
taki rahmet tecellileri, Allah’ın
rahmetinin kâinattaki cilveleri.
düldül:
Peygamber Efendimi-
ze Mısır hükümdarı tarafından
hediye edilen katır.
Fahr-i Alem:
âlemin övüncü,
âlemin kendisiyle övündüğü
Peygamberimiz (asm).
gam:
keder, üzüntü.
mahbub-ı zîşan:
şanlı sevgili;
Hz. Muhammed (asm).
nişan:
iz, belirti, alamet.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
nümune-i rahmet-i âlem:
kainattaki rahmetin nümune-
si, örneği.
pak:
temiz.
rahmet-i âlem:
kâinattaki
rahmet.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi,
Bediüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sabır:
başa gelen üzücü olay-
lara, belâ ve âfetlere veya bir
haksızlığa katlanma, taham-
mül göstererek Allah’a tevek-
kül edip sıkıntılara göğüs ger-
me.
sürur:
sevinç, mutluluk.
Şâh-ı Velâyet:
veliliğin şahı
olan Hz. Ali (ra).
şifa:
bedenî ve ruhî bir hastalı-
ğın son bulması, sağlığına ka-
vuşma.
zari:
ağlayıp sızlama, ağlayıp sız-
lanma.
zülfikâr:
Hz. Peygamberin (asm)
Uhud Harbinde Hz. Ali’ye (ra) hedi-
ye ettiği, ucu iki çatallı meşhur kı-
lıç, zülfikâr.