Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 401

mazhar olmuştur. O Nurlar ki, zulümattan ayrılmak iste-
meyen yarasa tabiatlı, gaflet uykusuyla gündüzünü gece
yapan sefahet-perest, aklı gözüne inmiş, zulümatta kala-
rak gözü görmez olanlara ve yolunu şaşıranlara karşı pro-
jeksiyon gibi nurlarını iman hakikatlerine tevcih ederek
sırat-ı müstakimi büsbütün kör olmayanlara gösteriyor.
Nur topuzunu ehl-i küfür ve münkirlerin başına vurup “Ya
aklını başından çıkar at hayvan ol, yahut da aklını başına
alarak insan ol!” diyor.
İlim bir nevi nur olduğuna göre, Risale-i Nur’un ilme
olan en derin vukufunu gösterecek bir-iki deliline kısa işa-
ret ederiz.
Evvelâ:
Şunu hatırlatmalıyız ki: Risale-i Nur, başka ki-
tapları değil, belki yalnız Kur’ân-ı Kerîm’i üstat olarak ta-
nıması ve ona hizmet etmesi itibarıyla; makbuliyeti hak-
kında bizim bu mevzuda söz söylememize hacet bırakmı-
yor. Biz, ancak ilim erbabı mabeyninde Risale-i Nur’un
değerini tebarüz ettirmek için ilâveten deriz ki:
Risale-i Nur, şimdiye kadar hiçbir ilim adamının tam
bir vuzuhla ispat edemediği en muğlâk meseleleri, gayet
basit bir şekilde, en âmi avam tabakasından tut, tâ en âli
havas tabakasına kadar herkesin istidadı nisbetinde anla-
yabileceği bir tarzda, şüphesiz ikna edici ve yakinî bir şe-
kilde izah ve ispat etmesidir. Bu hususiyet hemen hemen
hiçbir ilim adamının eserinde yoktur.
‹kincisi:
Bütün Nur eserleri Kur’ân-ı Kerîm’in bir kısım
ayetlerinin hakikî tefsiri olup, onun manevî i’cazının
lem’aları olduğunu her hususta göstermesidir.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 401 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
âlî:
yüce, yüksek, ulu
âmî:
bilgisiz, cahil
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan; cahil halk ta-
bakası
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan
ehl-i küfür:
Allah’ın varlığına
ve birliğine inanmayanlar, din-
sizler, imansızlar
erbâb:
sahipler, malikler; ehil,
layık
evvelâ:
birinci olarak, her şey-
den önce, ilk olarak
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak
gayet:
son derece
hacet:
ihtiyaç
hakikat:
gerçek, esas
hakikî:
gerçek
havas:
bilgi ve yaşayışça üs-
tün olanlar, önde gelenler
hususîyet:
hususîlik, ayırıcı
özellik
i’caz:
mu’cizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak
ikna:
bir fikri, düşünceyi aklî
delillerle kabul ettirme, inan-
dırma
ilaveten:
ilave olarak, ekleye-
rek
ilim:
bilgi, marifet
iman:
inanç, itikat
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme
istidat:
kabiliyet, yetenek
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma
lem’a:
parıltı
mabeyn:
ara
makbuliyet:
makbullük, be-
ğenilmişlik, geçerlilik
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan
mazhar:
bir şeyin çıktığı göründü-
ğü yer; nail olma, şereflenme
mesele:
önemli konu
mevzu:
konu
muğlâk:
anlaşılmaz, karışık, açık
olmayan, çapraşık söz
münkir:
inkâr eden, kabul etme-
yen
nevî:
çeşit, tür
nisbetinde:
oranında, ölçüsünde
nur:
aydınlık, parıltı, ışık
projeksiyon:
görüntüyü ışık vası-
tasıyla ekrana yansıtma işi
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı
sefahatperest:
sefahat düşkünü.
sırat-ı müstakim:
hak yol, Allah’ın
gösterdiği hidayet yolu
tabaka:
derece, kat
tabiat:
yaratılış, karakter, seciye
tarz:
biçim, şekil
tebarüz:
belli olma, görünme, ba-
riz hale gelme
tefsîr:
Kur’ân’ın mana bakımından
izahı, açıklaması
tevcih:
yöneltme, çevirme
üstat:
bir ilim ve sanatta üstün
olan kimse, öğretmen
vukuf:
anlama, bilme, haberli ol-
ma
vuzuh:
kolay anlaşılırlık, ifade
açıklığı
yakinî:
şüphe edilmeyecek dere-
cede kesin olan şeyler
zulümat:
karanlıklar, dinsizlik, zu-
lüm ve külür
1...,391,392,393,394,395,396,397,398,399,400 402,403,404,405,406,407,408,409,410,411,...560
Powered by FlippingBook