ihsan etti. Felillâhilhamd, sırr-ı temsil dürbünüyle, en uzak
hakikatler gayet yakın gösterildi. Hem sırr-ı temsil cihe-
tü’l-vahdetiyle, en dağınık meseleler toplattırıldı. Hem
sırr-ı temsil merdiveniyle, en yüksek hakaika kolaylıkla ye-
tiştirildi. Hem sırr-ı temsil penceresiyle, hakaik-ı gaybiye-
ye, esasat-ı İslâmiyeye, şuhuda yakın bir yakin-i imaniye
hâsıl oldu. Akıl ile beraber vehim ve hayal, hatta nefis ve
heva teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i si-
lâha mecbur oldu.
Elhasıl: Yazılarımda ne kadar güzellik ve tesir bulunsa,
ancak temsilât-ı Kur’âniyenin lemaatındandır. Benim his-
sem, yalnız şiddet-i ihtiyacımla taleptir ve gayet aczimle
tazarruumdur. Dert benimdir, deva Kur’ân’ındır.
Said Nursî
* * *
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
íu
Ñn
°ùo
j s
’p
G r
m
Ån
°T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°Sp
ÉH
(3)
o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h$G o
ân
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
Aziz, Sıddık Kardeşlerim,
Evvela geçen mübarek Leyle-i Beratınızı ve gelecek ra-
mazan-ı şerifinizi tebrik ederiz. Bu sene, Berat Gecesini,
Nurcular hakkında çok bereketli ve kerametli olduğuna
bir emaresini hayretle gördük. Şöyle ki:
Ben, Berat Gecesinden az evvel
Asa-yı Mûsa
tashihiy-
le meşgul iken, bir güvercin pencereye geldi, bana baktı.
Ben dedim: “Müjde mi getirdin?” İçeriye girdi. Güya
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 389 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
acz:
zayıflık, güçsüzlük
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
cihetülvahdet:
birlik ciheti.
deva:
ilaç, çare
elhasıl:
hasılı, netice itibariyle,
kısaca
emare:
alâmet, belirti, nişan.
esâsât-ı İslâmiye:
İslâm’ın
esasları
evvel:
önce.
evvelâ:
birinci olarak, her şey-
den önce, ilk olarak.
felillâhilhamd:
Allah’a ham-
dolsun
gayet:
son derece
güya:
sanki.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hakaik-ı gaybiye:
gizli olan ve
bilinmeyen gerçekler.
hakikat:
gerçek, esas
hasıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma
heva:
istek, arzu, nefse ait
olan şeylere düşkünlük, nefsin
zararlı ve günah olan arzuları
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi: 44)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı üzerinize olsun.
hisse:
pay, nasip
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf
keramet:
ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikir.
lemaat:
lem’alar, parıltılar, parla-
yışlar
Leyle-i Berat:
Berat Gecesi, şaban
ayının 15. gecesi.
mesele:
önemli konu
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
nurcu:
Bedîüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine taraf-
tar olan, Risale-i Nur’ları okuyup
neşreden kimse.
ramazan-ı şerif:
mübarek, şerefli
Ramazan ayı.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı ve
hakikati tereddütsüz kabullenen.
sırr-ı temsil:
temsil sırrı, benzet-
menin, örnek vermenin ardındaki
gaye.
şiddet-i ihtiyaç:
ihtiyacın, muhtaç
olmanın şiddeti, ihtiyacın çok fazla
olması.
şuhut:
gözle görme, müşahede
talep:
istek, dilek
tashih:
basılacak bir eserin dizgile-
rini kontrol ederek yanlışları dü-
zeltme.
tazarru:
yalvarma, Allah’a huşû
içinde yalvarma.
temsilât-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
verdiği temsiller, misaller.
tesir:
etki
teslim-i silâh:
silâh bırakma, silâ-
hını teslim etme.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve esas-
sız düşünce
yakin-i imaniye:
şüphesiz, sağlam
iman; imanın kesin ve sağlam bil-
giye dayanması.