esrar-ı Kur’âniyeyi ve envar-ı imaniyeyi etrafa neşretme-
leri ve her yere eriştirmeleri ve şu zamanda (yani hurufat
değişmiş, matbaa yok, herkes envar-ı imaniyeye muhtaç
olduğu bir zamanda) ve fütur verecek ve şevki kıracak çok
esbap varken, bunların fütursuz, kemal-i şevk ve gayret-
le bu hizmetleri, doğrudan doğruya bir keramet-i
Kur’âniye ve zahir bir inayet-i İlâhiyedir.
Evet, velâyetin kerameti olduğu gibi, niyet-i hâlisanın
dahi kerameti vardır. Samimiyetin dahi kerameti vardır.
Bahusus, lillâh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeş-
lerin içinde, ciddî, samimî tesanüdün çok kerametleri ola-
bilir. Hatta şöyle bir cemaatin şahs-ı manevîsi, bir velî-i
kâmil hükmüne geçebilir, inayata mazhar olur.
İşte, ey kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’ân’da arkadaş-
larım! Bir kaleyi fetheden bir bölüğün çavuşuna bütün şe-
refi ve bütün ganimeti vermek nasıl zulümdür, bir hata-
dır; öyle de, şahs-ı manevînizin kuvvetiyle ve kalemleri-
nizle hâsıl olan fütuhattaki inayatı benim gibi bir bîçare-
ye veremezsiniz. Elbette, böyle mübarek bir cemaatte, te-
vafukat-ı gaybiyeden daha ziyade kuvvetli bir işaret-i gay-
biye var ve ben görüyorum, fakat herkese ve umuma gös-
teremiyorum.
Üçüncü İşaret
Risale-i Nur eczaları, bütün mühim hakaik-ı imaniye ve
Kur’âniyeyi, hatta en muannide karşı dahi parlak bir su-
rette ispatı, çok kuvvetli bir işaret-i gaybiye ve bir
bahusus:
hususiyetle, en çok, he-
le.
bîçare:
çaresiz, zavallı
cemaat:
topluluk, aralarında çeşitli
bağlar bulunan insanlar topluluğu
ciddî:
gerçek olarak, hakikaten
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısımlar
envar-ı imaniye:
iman nurları,
imana ait parıltılar.
esbap:
sebepler, vasıtalar
esrar-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın sırları,
Kur’ân’a ait gizlilikler.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler
fütur:
zayıflık, gevşeklik, usanç
ganimet:
savaşta düşmandan ele
geçirilen mal, para vs.
hakaik-ı imaniye ve Kur’âniye:
Kur’an’a ve imana dair hakikatler,
gerçekler
hâsıl:
ortaya çıkan, beliren
hizmet-i Kur’ân:
Kur’ân hizmeti.
hurufat:
harfler
hükmüne:
yerine, değerine
inayat:
lütuflar, ihsanlar, iyilikler,
yardımlar.
inayet-i İlâhiye:
Allah’ın yardımı
ispat:
doğruyu delillerle gösterme
işaret-i gaybiye:
gaypla ilgili işa-
ret; Hz. Peygamber, müçtehit
imamlar tarafından gayba ait veri-
len haberler, işaret yolu ile yapılan
açıklamalar.
işaret-i gaybiye:
gaypla ilgili işa-
ret; Hz. Peygamber, müçtehit
imamlar tarafından gayba ait veri-
len haberler, işaret yolu ile yapılan
açıklamalar.
kemal-i şevk ve gayret:
şevk ve
gayretteki mükemmellik.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller veya ta-
biatüstü hâdiseler
keramet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
kerameti.
lillâh:
Allah için
mazhar:
nail olma, şereflen-
me
muannit:
inatçı, ayak direyen.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu
mühim:
önemli, ehemmiyetli
neşr:
herkese duyurma, yay-
ma, tamim
niyet-i halisa:
halis olan niyet,
her türlü hileden, riyadan, kö-
tülükten uzak olan niyet, sa-
mimî olan gaye.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
samimî:
içten, candan, gönül-
den
suret:
biçim, şekil, tarz
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cema-
atten meydana gelen manevî
şahıs
şeref:
manevî büyüklük, yü-
celik, övünilecek şey
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma
tevafukat-ı gaybiye:
gaybî ve
manevî bir inayetle yapılan,
hizmetlere akseden yardımlar,
görülen kolaylıklar
uhuvvet:
kardeşlik
umum:
bütün, herkes
velâyet:
velîlik, ermişlik, Allah
dostluğu
veliyy-i kâmil:
olgun ve güzel
ahlaklı olan Allah dostu
zahir:
açık, âşikar
ziyade:
çok, fazla
zulüm:
haksızlık, eziyet, işken-
ce
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 380 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ