bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. Fakat
çiçekler baharda gelir. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazır
etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nura-
nî zatlara zemin ihzar ediyoruz. Madem kendimize ait de-
ğil; elbette,
Sözler
namındaki nurlara ait olan inayat-ı İlâ-
hiyeyi beyan etmekte medar-i fahir ve gurur olamaz; bel-
ki medar-ı hamd ve şükür ve tahdis-i nimet olur.
ALTINCI SEBEP:
Sözlerin telifi vasıtasıyla Kur’ân’a hiz-
metimize bir mükâfat-ı acile ve bir vasıta-i teşvik olan ina-
yat-ı Rabbaniye, bir muvaffakiyettir. Muvaffakiyet ise iz-
har edilir. Muvaffakiyetten geçse, olsa olsa bir ikram-ı İlâ-
hî olur. İkram-ı İlâhî ise, izharı bir şükr-i manevîdir. On-
dan dahi geçse, olsa olsa hiç ihtiyarımız karışmadan bir
keramet-i Kur’âniye olur. Biz mazhar olmuşuz. Bu nevi
ihtiyarsız ve habersiz gelen bir kerametin izharı zararsız-
dır. Eğer adî keramatın fevkine çıksa, o vakit, olsa olsa
Kur’ân’ın i’caz-ı manevîsinin şuleleri olur. Madem i’caz
izhar edilir; elbette i’caza yardım edenin dahi izharı, i’caz
hesabına geçer. Hiç medar-ı fahir ve gurur olamaz; belki
medar-ı hamd ve şükrandır.
YEDİNCİ SEBEP:
Nev-i insanın yüzde sekseni ehl-i
tahkik değildir ki, hakikate nüfuz etsin ve hakikati haki-
kat tanıyıp kabul etsin. Belki, surete, hüsnüzanna bina-
en, makbul ve mutemet insanlardan işittikleri mesaili tak-
liden kabul ederler. Hatta, kuvvetli bir hakikati zayıf bir
adamın elinde zayıf görür; ve kıymetsiz bir meseleyi kıy-
mettar bir adamın elinde görse, kıymettar telâkki eder.
İşte, ona binaen, benim gibi zayıf ve kıymetsiz bir
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 377 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
adî:
basit, bayağı, sıradan
beyan:
açıklama, bildirme,
izah
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten
ehl-i tahkik:
gerçeği araştıran-
lar, gerçeğin peşinden giden-
ler.
fevk:
üst
hakikat:
gerçek, doğruluk; gö-
rülen bir şeyin aslı, esası
hüsnüzan:
iyi fikirde bulunup,
iyi olacağını düşünmek.
i’caz:
mu’cizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz kal-
dıkları şeyi yapmak
i’caz-ı manevî:
manen mu’ci-
ze oluş
ihtiyar:
irade, tercih
ihtiyarsız:
irade ve istem dışı
ihzar:
hazır etme, hazırlama
ikram-ı İlâhî:
Allah’ın ikram ve
ihsanı.
inayat-ı İlâhiye:
Allah’ın yar-
dımları
inayat-ı Rabbaniye:
her şeyi
terbiye ve idare eden Cenab*ı
Hakk’ın yardımları
intizar:
bekleme, gözleme
izhar:
gösterme, açığa vurma
keramet:
Allah’ın velî kulların-
da görülen olağanüstü hâller
veya tabiatüstü hâdiseler
keramet-i Kur’âniye:
Kur’ân-
’ın kerameti.
kıymet:
değer
kıymettar:
kıymetli, değerli
kudsî:
mukaddes, yüce
madem:
...den dolayı, böyle
ise
makbul:
kabul edilmiş, geçerli
mazhar:
nail olma, şereflen-
me
medar-ı fahir ve gurur:
övün-
me ve gururlanma sebebi
medar-ı hamd ve şükür:
şükür ve
teşekkür sebebi
mesail:
meseleler.
mesele:
önemli konu
mutemet:
itimat edilir, güvenilir
muvaffakiyet:
başarma, başarılı
olma
mükâfat-ı acile:
âcil, peşin, acele
bir mükâfat.
nam:
ad
nev-i insan:
insan türü, insanoğlu
nevî:
çeşit, tür
nur:
aydınlık, parıltı, ışık
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver
nüfuz:
içe geçme, işleme
suret:
biçim, tarz, görünüş
şule:
parıltı, ışıltı; alev, ateş
şükr-i manevî:
insanın duygu ve
azalarıyla ettiği şükür, manevî şü-
kür.
tahdis-i nimet:
Cenab-ı Hakka
karşı şükrünü eda etme ve teşek-
kür etme maksadıyla kavuştuğu
nimeti başkalarına anlatma
takliden:
taklit ederek, taklit ola-
rak, benzerini yaparak
telâkki:
anlama, kabul etme
telif:
eser yazma
vasıta:
aracılık
vasıta-i teşvik:
teşvik vasıtası,
teşvik etme vasıtası.
zat:
kişi, şahıs
zemin:
yer
zuhur:
görünme, belli olma, orta-
ya çıkma