Vallah cemilsin, yeter artık bu celâlin!
Göster bize ey nur-i Muhammed, bir kere cemalin!
Dergahını aç, et bize ihsan, yine ey nur-i Risalet!
Biz dertli kuluz, kıl bize derman, yine ey nur-i hakikat!
Emmare olan nefsimizin emrine uyduk,
Ver bizlere sen nur ile ikan, yine ey nur-i Kur’ân!
Hırs ateşi sönsün de gönül gülşene dönsün,
Saç nurunu, hem feyzini her an, yine ey nur-i iman!
Sen nur-i Bedi, nur-i Rahîm’sin, bize lutfet,
Hep isteğimiz aşk ile iman, yine ey nur-i İlâhi!
Dinin çekilip, dev gibi saldırmada vahşet,
Rahmet bizi, gark etmeye tufan, yine ey
nur-i Rahmanî!
Pürnura boyansın bütün afak-ı cihanın,
Her yerde okunsun da bu Kur’ân, yine ey
nur-i Sübhani!
Mahbubuna uyduk, hepimiz ümmeti olduk,
Ağlatma yeter, et bizi handan, yine Ey nur-i Rabbanî!
Ol Ravza-i Pak-i Ahmedi (
ASM
) göster bize bir dem,
Artık olalım hep ona kurban, yine Ey
nur-i Samedânî!
İslâm’a zafer ver bizi kurtar, bizi güldür,
A’damızı et hak ile yeksan, yine ey nur-i Furkanî!
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 371 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
afak-ı cihan:
dünyanın ufukla-
rı.
aşk:
şiddetli sevgi, sevda, gö-
nül verme
celâl:
nihayet derecede bü-
yüklük, azamet, ululuk
cemal:
güzellik
cemîl:
güzellik sahibi
dem:
an, vakit, zaman
Dergâh:
sığınılacak yer; büyük
bir huzura girilecek kapı
derman:
ilaç, çare
emmâre:
emreden, emredici,
zorlayan, cebr eden.
feyiz:
bolluk, bereket, ihsan,
bağış
gark:
boğma, boğulma.
gülşen:
gül bahçesi, güllük.
hâk:
doğruluk, gerçek, hakikat
handan:
gülen, gülücü, neşe-
lenen, şen.
hırs:
açgözlülük, kanaatsizlik
idrak:
akıl erdirme, anlama,
kavrama kabiliyeti
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf
ikan:
sağlam biliş, iyi bilme;
delil ve bürhan üzere kabul
ediş.
iman:
inanç, itikat
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik,
ihsan
mahbup:
sevgili, sevilen, mu-
habbet edilen
nefs:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan hayırlı işlerden alıko-
yan güç
nur:
aydınlık, parıltı, ışık
nur-i Bedi’:
eşsiz nur, hayret
verici güzellikte nur
nur-i Furkanî:
Kur’ân-ı Ke-
rîm’in nuru, ziyası, ışığı.
nur-i hakikat:
hakikat nuru,
gerçeğin aydınlığı.
nur-i İlâhî:
Allah’ın verdiği nur
nur-i iman:
iman nuru, Allah’ın
varlığına, yaratıcılığına inanmadaki
gönül, kalp ve fikir aydınlığı
nur-i Kur’ân:
Kur’ân-ı Kerîm’in nu-
ru, aydınlığı, ışığı.
nur-i Muhammed:
Hz. Muham-
med’in (s.a.v) nuru, ışığı
nur-i Rabbanî:
her şeyi terbiye ve
idare eden Cenab-ı Hakk’ın nuru
nur-i Rahîm:
Allah'ın nuru.
nur-i Rahmanî:
sonsuz rahmet ve
merhamet sahibi olan Cenab-ı
Hakk’ın nuru, ışığı
nur-i Risalet:
peygamberlik nuru.
nur-i Samedanî:
ebedî ve sonsuz
olan Allah’ın nuru.
nur-i Sübhanî:
her türlü eksiklik-
ten uzak ve bütün üstün sıfatlara
sahip olan Cenab-ı Hakk’ın nuru,
ışığı
pürnur:
nur dolu, nur içinde, nurlu,
aydınlık.
Rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik
Ravza-i Pak-i Ahmedî:
Hz. Mu-
hammed’in (asm) tertemiz bahçe-
si, makamı.
tufan:
çok şiddetli yağmur ve sel
ümmet:
Müslümanların tamamı;
bütün Müslümanlar.
vahşet:
yabanî ve vahşi olan şey,
medeniyetin zıddı
vallahi:
Allah için, Allah hakkı için,
Allah’a yemin ederim anlamına
gelen yemin sözü.
yeksân:
beraber, her zaman