(1)
Ék
cp
Qr
óo
eÉn
j
’in kalbine gömmüş Esedullah,
Çok sır ki, bilenler oluyor hep sana agah.
(2)
p
âr
bn
ƒr
dG s
…p
Qp
OÉn
b r
øo
c
demiş ol pir-i muazzam,
Binlerce veli hem yine yapmış buna bin zam.
Mu’cizdir o söz, haktır o öz, görmedi her göz,
Artık bu muammaları gel sen bize bir çöz.
Altıncı Sözün aldı bütün fiil ve sıfatı,
Verdim de arındım ona hem zat ve hayatı.
Müflis ve fakir bekliyordum şimdi kapında
Tevhide eriştir beni, gel varını sun’da.
“Ben!.. Ben!..” diye yazdımsa da sensin yine ol Ben,
Hiçten ne çıkar, hem bana benlik yine senden.
Affet beni ey affı büyük lütfu büyük Risalei’n-Nur!
Bir dem bile hem eyleme senden beni ya Rabbenâ
mehcur!
Nur aşkına, Hak aşkına, dost aşkına ey nur!
Nurunla ve sırrınla bugün kıl bizi mesrur.
Ey nur-i ezelden gelen nur-i Muhammed (asm.),
Ey sırr-ı imandan gelen nur-i müebbed!
Binlerce yetimin duyulan ahını bir kes,
Sarsar o büyük arşı da vallah bu çıkan ses.
agâh:
bilgili, haberli, uyanık
arş:
göğün en yüksek katı
dem:
an, vakit, zaman
esedullah:
Hz. Ali’nin (ra) namı, lâ-
kabı.
fiil:
iş, hareket
hâk:
Allah.
hâk:
doğru, gerçek, hakikat
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik, ihsan
mehcur:
uzaklaşılmış, terk edil-
miş, bırakılmış, unutulmuş.
mesrur:
sevinçli, memnun
mu’ciz:
insanı aynısını veya ben-
zerini yapmaktan âciz bırakan iş
muamma:
anlaşılmaz, çözülmesi
güç iş, anlamı gizli ve güç anlaşılır
söz
müflis:
iflas etmiş, her şeyini kay-
betmiş
nur:
aydınlık, parıltı, ışık
nur-i ezel:
nur-i Muhammed:
Hz. Mu-
hammed’in (s.a.v) nuru, ışığı
nur-i müebbet:
ebedî olan,
sonsuza kadar devam edecek
olan aydınlık, nur.
pîr-i muazzam:
büyük öncü,
manevî lider.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sıfat:
vasıf, nitelik
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dik-
kat ve tecrübe ile anlaşılan en
ince yanı
sırr-ı iman:
iman sırrı, iman
hakikati.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme
vallahi:
Allah için, Allah hakkı
için, Allah’a yemin ederim an-
lamına gelen yemin sözü.
velî:
Allah’ın sevgisine, hima-
yesine kavuşmuş, ermiş kim-
seler, Allah dostu, evliya.
ya Rabbenâ:
Ey Rabbimiz!
yakîn:
kesin bilme, şüpheden
sıyrılarak son derece doğru ve
kuvvetli bilme
zam:
katma, ekleme
zat:
kendi
1.
Ey idrak edenler!
2.
Zamanın Abdülkâdir’I ol.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 370 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ