Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 367

Arz eyleyelim ol yüce Allah a şükürler,
Kalkar bu kahr ü cehl ve dalal, şirk ve küfürler.
Ol nur-i Huda saldı ziya, kalbe safa hem,
Gösterdi beka, göçtü fena, buldu vefa hem.
Çıkmıştı şaki, geldi naki gördü adavet,
Eylerdi nefiy, oldu hafi nur-i hidayet.
Fışkırdı Risale-i Nur, ufuktan nur-i Risalet
Ol nur-i Risalet verecek emn ü adalet.
Allah a şükür, kalkmada hep cümle karanlık,
Allah a şükür, dolmada hep kalbe ferahlık.
Allah a şükür, işte bugün perde açıldı,
Alemlere artık yine bir neş e saçıldı.
Artık bu sönük canlara can üfledi canan,
Artık bu gönül derdine ol eyledi derman.
Bir fasl-ı bahar başladı illerde bu günden,
Bir sohbet-i gül başladı dillerde bu günden.
Benden bana ben gitmek için Risale-i Nur diye
koştum,
Nur derdine düştüm de denizler gibi coştum.
Bir zerrecik olsun bulayım der de ararken
Düştüm yine derya gibi bir nura bugün ben.
Verdim ona ben gönlümü baştan başa artık,
Maşukum odur, şimdi benim, ben ona aşık.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 367 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
adavet:
düşmanlık, husumet
âlem:
dünya, cihan; bütün ya-
ratılmışlar
arz:
sunma
beka:
bakîlik, ebedîlik, sonsuz-
luk
canan:
sevgili, gönül verilmiş
cümle:
bütün, hepsi
derman:
ilaç, çare
derya:
deniz
emn ü adalet:
emriyette ve
adalette olma, güvenilirlik.
fasl-ı bahar:
ilkbahar.
fenâ:
ölümlü, geçici
hâfî:
gizli
kahr ü cehl ve dalal:
cehalet
ve inkardan ileri gelen eziyet,
cefa.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliği-
ne inanmama, müşriklik,
imansızlık
maşuk:
aşk ve ilgi ile sevilen,
sevgili
nakî:
kandıran, aldatan, aldatı-
nefiy:
inkar etme, olumsuzla-
ma
nur:
aydınlık, parıltı, ışık
nur-i hidayet:
hidayet nuru.
nur-i Hudâ:
hidayet verici olan
Allah’ın nuru
nur-i Risalet:
peygamberlik
nuru.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
safa:
rahat ve huzurlu olma,
gönül şenliği
sohbet-i gül:
gül sohbeti.
şaki:
Allah’ın rızasından ve
ahiret mutluluğundan yoksun
kimse
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bu-
lunduğuna inanma
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd et-
me
vefa:
sözünde durma, sözünü ye-
rine getirme, sözünü tutma
zerre:
pek ufak parça
ziya:
ışık, aydınlık, nur
1...,357,358,359,360,361,362,363,364,365,366 368,369,370,371,372,373,374,375,376,377,...560
Powered by FlippingBook