Ol nur-i ezel hem kararan kalblere layık,
Ol nurdan alır feyzini hem cümle halayık.
Kahreyledi ol zulmeti Risale-i Nur a akanlar,
Nur kahrına uğrar, ona hasmane bakanlar.
Küfrün bütün alayı hücum etse de ey nur,
Etmez seni dûr, kendi olur belki de makhur.
Sensin yine hazır, yine sensin bize nazır
Ey nur-i Rahîm, ey ebedi bir cilve-i kudret-i Fatır!
Bir neş e duyurdun imanla sırr-ı ezelden,
Bir müjde getirdin bize ol namlı güzelden.
Madem ki içirdin bize ol ab-ı hayattan
Bir zerre kadar kalmadı havf şimdi memattan.
Hasret yaşadık nuruna yıllarca bütün biz,
Masum ve alil, türlü belâ çekti sebepsiz.
Yıllarca akan, kan dolu göz yaşları dinsin,
Zalim yere batsın, o zulüm bir yere sinsin.
Yıllarca, asırlarca bu nurun yine yansın,
Öksüz ve yetim, dul ve alil hepsi de kansın.
Ey nur gülü, nur çehreni öpsem dudağından,
Kalb bahçesinin kalbine diksem budağından.
Her dem kokarak hem o güzel rayihasından
Çıksam yine ben alem-i fani tasasından.
âb-ı hayat:
hayat suyu
alay:
çeşitli ve çok sayıda kişi veya
şeyler
âlem-i fânî:
fânî dünya, gelip geçi-
ci âlem.
alil:
hasta, hastalıklı
asr:
yüzyıl
cilve-i kudret-i Fâtır:
her var-
lığın yaratıcısı olan Allah’ın
kudret cilveleri.
cümle:
bütün
dem:
an, vakit, zaman
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli
feyiz:
bolluk, bereket, ihsan,
bağış
halâyık:
cariye, hizmetçi
hasmane:
düşmancasına,
düşman gibi
hasret:
özlem
havf:
korku, korkma
hücûm:
saldırma
iman:
inanç, itikat
kahr:
mahvetme, üstün gele-
rek helak etme
küfür:
Allah’ın varlığına, birliği-
ne inanmama, müşriklik,
imansızlık
madem:
...den dolayı, böyle
ise
makhûr:
yenilmiş, kahrolmuş,
mağlup olmuş
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz
memat:
ölüm, vefat
nazır:
nezaret eden, bakan,
gözeten
nur:
aydınlık, parıltı, ışık
nur-i ezel:
başlangıcı olmayan
nur, ışık.
nur-i Rahîm:
Allah'ın nuru.
rayiha:
hoş koku.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sırr-ı ezel:
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan
zerre:
pek ufak parça
zulmet:
karanlık
zulüm:
haksızlık, eziyet, işken-
ce
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 368 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ