bîçarenin elindeki hakaik-ı imaniye ve Kur’âniyenin kıy-
metini, ekser nâsın nokta-i nazarında düşürmemek için,
bilmecburiye ilân ediyorum ki, ihtiyarımız ve haberimiz
olmadan, birisi bizi istihdam ediyor, biz bilmeyerek bizi
mühim işlerde çalıştırıyor. Delilimiz de şudur ki: Şuuru-
muz ve ihtiyarımızdan hariç bir kısım inayata ve teshilâta
mazhar oluyoruz. Öyleyse, o inayetleri bağırarak ilân et-
meye mecburuz.
İşte, geçmiş yedi esbaba binaen, küllî birkaç inayet-i
Rabbaniyeye işaret edeceğiz.
Birinci İşaret
Yirmi Sekizinci Mektubun Sekizinci Meselesinin Birin-
ci Nüktesinde beyan edilmiştir ki,
tevafukat
’tır.
Ezcümle, Mu’cizat-ı Ahmediye Mektubatında, Üçüncü
İşaretinden tâ On Sekizinci İşaretine kadar altmış sahife,
habersiz, bilmeyerek, bir müstensihin nüshasında iki sa-
hife müstesna olmak üzere mütebaki bütün sahifelerde
kemal-i muvazenetle, iki yüzden ziyade Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm kelimeleri birbirine bakıyorlar.
Kim insafla iki sayfaya dikkat etse, tesadüf olmadığını tas-
dik edecek. Hâlbuki, tesadüf, olsa olsa bir sayfada kesretli
emsal kelimeleri bulunsa, yarı yarıya tevafuk olur, ancak
bir-iki sahifede tamamen tevafuk edebilir. O hâlde böyle
umum sahifelerde
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm
kelimesi, iki olsun, üç olsun, dört olsun veya daha ziyade
olsun, kemal-i mizanla birbirinin yüzüne baksa, elbette te-
sadüf olması mümkün değildir.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât ve
selam onun üzerine olsun’ anla-
mında Hz. Muhammed’e dua
beyan:
açıklama, bildirme, izah
bîçare:
çaresiz, zavallı
bilmecburiye:
mecburiyetle, zo-
runlu olarak
binaen:
-den dolayı, bu sebepten
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan
ekser:
pek çok
emsal:
örnekler, benzerler
esbap:
sebepler, vasıtalar
ezcümle:
bu cümleden olarak
hakaik-ı imaniye ve Kur’âniye:
Kur’an’a ve imana dair hakikatler,
gerçekler
hariç:
dışarı
ihtiyar:
irade, tercih; kendi istek
ve arzularına göre hareket etme
ilân:
yayma, duyurma, bildirme
inayat:
lütuflar, ihsanlar, iyilikler,
yardımlar.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf
inayet-i Rabbanîye:
her şeyin ter-
biye ve idare eden Cenab-ı Hakk’ın
yardımı
istihdam:
bir hizmette kullanma,
çalıştırma
kemal-i mizan:
ölçünün tam ve
kusursuz oluşu, tam ölçü, mü-
kemmel ölçü.
kemal-i muvazenet:
denge-
nin ve ölçünün kusursuzluğu,
mükemmel derecede ölçülü
ve dengeli olma.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
kıymet:
değer
küllî:
umumî, genel, bütün
olan
mazhar:
nail olma, şereflen-
me
mesele:
önemli konu
Mu’cizat-ı Ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (asm)
gösterdiği mu’cizeler.
mühim:
önemli, ehemmiyetli
müstensih:
istinsah eden, bir
yazının kopyasını çıkarıp ço-
ğaltan
müstesna:
istisna olan, hariç
mütebâkî:
geri kalan
nâs:
insanlar
nokta-i nazar:
görüş açısı, ba-
kış açısı; görüş, fikir.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri
Resul-i Ekrem:
çok cömert,
kerîm olan peygamber, Hz.
Muhammed (asm).
şuur:
bilinç
tasdik:
doğrulama, onaylama
tesadüf:
rastlantı
teshilât:
kolaylaştırmalar.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme
tevafukat:
tevafuklar, uygun-
luklar, raslantılar, birbirine uy-
gun gelişler.
umum:
bütün
ziyade:
çok, fazla
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 378 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ