Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 413

uzanıp giden arzuları, emelleri ve kâinatı ihata eden ta-
savvurat ve efkârları ve ebedî beka ve saadet-i ebediyeyi
ve cenneti gayet ciddî isteyen himmetleri ve istidatları ve
hadsiz makasıda ve metalibe müteveccih fakr ve ihtiya-
catları ve zaaf ve acziyle beraber, hücuma maruz kaldık-
ları hadsiz musibet ve a’dalarıyla beraber, gayet kısa bir
ömür, gayet dağdağalı bir hayat, gayet perişan bir mai-
şet içinde, kalbe en elîm ve en müthiş hâlet olan mütema-
di zeval ve firak belâsı içinde, ehl-i gaflet için zulümat-ı
ebedî kapısı suretinde görülen kabre ve mezaristana ba-
kıyorlar, birer birer ve taife taife o zulümat kuyusuna atı-
lıyorlar.
İşte bu âlemi bu zulümat içinde gördüğüm anda, kalb
ve ruh ve aklımla beraber bütün letaif-i insaniyem, belki
bütün zerrat-ı vücudum feryatla ağlamaya hazırken, bir-
den Cenab-ı Hakkın Âdil ismi Hakîm burcunda, Rahman
ismi Kerîm burcunda, Rahîm ismi Gafur burcunda (yani
manasında), Bâis ismi Vâris burcunda, Muhyî ismi Muh-
sin burcunda, Rab ismi Mâlik burcunda tulû ettiler. O
âlem-i insanî içindeki çok âlemleri tenvir ettiler, ışıklan-
dırdılar ve nuranî ahiret âleminden pencereler açıp o ka-
ranlıklı insan dünyasına nurlar serptiler.
Sonra muazzam bir perde daha açıldı, âlem-i arz gö-
ründü. Felsefenin karanlıklı kavanin-i ilmiyeleri, hayale
dehşetli bir âlem gösterdi. Yetmiş defa top güllesinden
daha sür’atli bir hareketle, yirmi beş bin sene mesafeyi bir
senede devreden ve her vakit dağılmaya ve parçalanma-
ya müstait ve içi zelzeleli, ihtiyar ve çok yaşlı küre-i arz
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 413 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
a’dâ:
düşmanlar
adil:
adaletli olan Allah
âlem:
varlık tabakalarından
her biri
âlem-i arz:
dünya âlemi.
âlem-i insanî:
insana ait âlem
bais:
yeniden yaratan, dirilten
Allah
beka:
bakîlik, ebedîlik, sonsuz-
luk
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten
dağdağa:
gürültü, beyhude
telaş ve ıztırap
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli
efkâr:
düşünceler, fikirler, gö-
rüşler.
ehl-i gaflet:
dünyaya daldığın-
dan dolayı ahiretin farkında ol-
mayan.
elîm:
şiddetli, çok dert ve ke-
der veren
emel:
şiddet arzu, ümit
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muh-
taçlık
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim
firak:
ayrılık
gafur:
mağfiret eden, suç ba-
ğışlayan, merhamet eden, gü-
nahları bağışlayan Allah.
gayet:
son derece
hakîm:
her şeyi bir maksatla
uygun ve hikmetle yaratan,
hikmet sahibi Allah
hâlet:
hal, durum
himmet:
manevî yardım, ih-
san, lütuf
ihata:
kuşatma, içine alma
ihtiyacat:
ihtiyaçlar, lüzumlu
olan şeyler.
ihtiyar:
irade, tercih
istidat:
kabiliyet, yetenek
kavanin-i ilmiye:
ilmin kanunları,
ilimle ilgili kanunlar.
Kerîm:
yarattıklarına karşılık bek-
lemeden bağışta bulunan, kulları-
na nimetler ihsan eden, günahları
örten, günah işleyen affeden, Al-
lah.
küre-i arz:
yer küre, dünya
letaif-i insaniye:
insanın manevî
duyguları.
maişet:
geçim, geçinme
makasıd:
maksatlar, gayeler
malik:
sahip.
maruz:
bir şeyin etkisi ve tesiri al-
tında bulunma
metalip:
talep olunan, istenen
şeyler, istekler, arzular.
mezaristan:
mezarlık.
muazzam:
çok büyük, ulu, yüce
muhsin:
ihsan eden, iyilik yapan,
bağışta bulunan
Muhyî:
ölüleri dirilten, hayat ve-
ren Allah.
müstait:
kabiliyetli; bir tarafa
meyli olan
mütemadî:
aralıksız, sürekli, de-
vamlı
müteveccih:
bir cihete dönen, yö-
nelen
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver
Rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah
Rahîm:
merhamet eden, çok
merhametli olan, esirgeyen, koru-
yan, acıyan Allah.
Rahman:
sonsuz merhamet sahi-
bi ve şefkatle bütün varlıkları rızık-
landıran Allah
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk
suret:
biçim, tarz, görünüş
taife:
takım, güruh
tasavvurat:
tasavvurlar, düşünce-
ler
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma,
ışıklandırma
tulû:
doğma, doğuş
Vâris:
bâkî olan, her şeyin kendi-
sine döneceği, vârislerin en hayırlı-
sı Allah (c.c.).
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem
zerrât-ı vücud:
vücudun zerreleri,
molekülleri
zeval:
sona erme, yok olma, ölme
zulümat:
karanlıklar, dinsizlik, zu-
lüm ve külür
zulümat-ı ebedî:
ebedî, sonsuz
karanlıklar.
1...,403,404,405,406,407,408,409,410,411,412 414,415,416,417,418,419,420,421,422,423,...560
Powered by FlippingBook