Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 422

eserin nail olmadığı bir şekilde meşale-i İlâhiye ve şems-i
hidayet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kur’ânın füyuza-
tına varis olduğu meşhud olduğundan, onun esası nur-i
mahz-ı Kur’ân olduğu ve evliyaullahın asarından ziyade
feyz-i envar-ı Muhammediyi (
ASM
) hamil bulunduğu ve
Zat-ı Pak-i Risaletin ondaki hisse ve alakası ve tasarruf-i
kudsisi evliyaullahın asarından ziyade olduğu ve onun
mazharı ve tercümanı olan manevî zatın mazhariyeti ve
kemalatı ise o nisbette ali ve emsalsiz olduğu güneş gibi
aşikar bir hakikattir.
Evet, o zat daha hâl-i sabavette iken ve hiç tahsil yap-
madan, zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müd-
deti içinde ulum-i evvelin ve ahirine ve ledünniyat ve ha-
kaik-ı eşyaya ve esrar-ı kainata ve hikmet-i İlâhiyeye va-
ris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyaya
kimse nail olmamıştır. Bu harika-i ilmiyenin eşi asla mes-
buk değildir. Hiç şüphe edilemez ki, tercüman-ı Nur, bu
haliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-i harika
ve istiğna-i mutlak teşkil eden harikulâde metanet-i ahlâ-
kiyesi ile bizzat bir mu’cize-i fıtrattır ve tecessüm etmiş bir
inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.
O zat-ı zîhavarık, daha hadd-i büluğa ermeden bir alla-
me-i bîadil hâlinde bütün cihan-ı ilme meydan okumuş,
münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskat etmiş, her ne-
rede olursa olsun vaki olan bütün suallere mutlak bir isa-
betle ve asla tereddüt etmeden cevap vermiş, on dört ya-
şından itibaren üstadlık payesini taşımış ve mütemadiyen
etrafına feyz-i ilim ve nur-i hikmet saçmış, izahlarındaki
allâme-i bîadîl:
benzeri ve dengi
olmayan allâme, eşsiz âlim
asar:
eserler
aşikâr:
açık, belli, meydanda.
cihan-ı ilim:
ilim dünyası.
erbâb-ı ulûm:
ilim sahipleri, ilim
adamları, ilimle uğraşanlar.
esrar-ı kâinat:
kâinatın sırları.
evliyaullah:
Allah’ın velî kulları, Al-
lah dostları, Allah’ın salih kulları.
feyz-i envar-ı Muhammedî:
Hz.
Muhammed’in (asm) nurlarının
feyzi.
feyz-i ilim:
ilim feyzi, ilmin sağla-
dığı feyz.
füyuzat:
feyizler, manevî bolluk
ve bereketler, inayetler.
hadd-i bulûğ:
bulûğa erme yaşı,
ergenlik çağı.
hakaik-ı eşya:
nesnelerin, şeyle-
rin perde arkasındaki hakikatleri.
hâl-i sabavet:
çocukluk hâli, ço-
cukluk durumu, çocukluk zamanı.
hâmil:
yüklü, yüklenmiş
hârika-i ilmiye:
ilime ait olan şaşı-
lacak şey.
harikulâde:
olağanüstü
hikmet-i İlâhiye:
Allah’ın hikmeti,
mahlûkatın yaratılışında Allah’ın
gayeleri.
iffet-i mücesseme:
her şeyiyle ve
her hâliyle günahlardan ve haram-
lardan son derece sakınan Hz.
Peygamberin bir sıfâtı.
ilzam:
susturma, cevap veremez
hâle getirme
inayet:
yardım, ihsan, lütuf
iskât:
susturma, düşürme, tartış-
mada cevap veremeyecek hale
getirme
istiğna-yı mutlak:
sınırsız zengin-
lik, hiç bir şeye muhtaç olmayış.
hiç bir kayıt ve şarta bağlı olması-
zın muhtac olmayış.
kemalât:
kemaller, olgunluklar,
mükemmellikler
ledünniyât:
İlâhî bilgiler, İlâhî sırlar
mazhar:
bir şeyin çıktığı göründü-
ğü yer; nail olma, şereflenme
mazhariyet:
görünme ve tezahür
yeri olma; nail olma, şereflenme
mazhariyet-i ulya:
yüce, yüksek
ve ulvî mazhariyet.
mesbuk:
geçmiş, ondan evvel ol-
muş
meş’ale-i İlâhîye:
İlâhî meş’ale,
İlâhî ışık, nur.
meşhut:
gözle görülen, müşahede
olunan
metanet-i ahlâkıye:
ahlâkî daya-
nıklılık.
mevhibe-i mutlaka:
mutlak
Allah vergisi.
mu’cize-i fıtrat:
yaratılış
mu’cizesi.
nail:
kavuşan, ulaşan, eren
neyyir-i saadet:
saadet ışığı,
mutluluk güneşi.
nur-i hikmet:
hikmetin nuru,
aydınlığı.
nur-i mahz-ı Kur’ân:
Kur’ân’ın
esas mahiyetindeki, özündeki
nur; Kur’ân nurunun tâ kendi-
si.
paye:
rütbe, derece, mertebe
şecaat-i harika:
hayret ve
hayranlık uyandıran yiğitlik,
harika kahramanlık.
şems-i hidayet:
hidayet güne-
şi; Hz. Muhammed (asm).
tasarruf-ı kudsî:
kudsî tasar-
ruf; Allah’ın tasarruf ve icraatı,
Allah’ın idaresi.
tecessüm:
cisimleşme, cisim
haline gelme
tercüman-ı Nur:
Risale-i Nur
tercümanı.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede
kalma
ulûm-i evvelîn ve âhirin:
ön-
ceki ilimler ve sonradan orta-
ya çıkmış ilimler
üstat:
bir ilim ve sanatta üstün
olan kimse, öğretmen
vâki:
vuku bulan, olan, mey-
dana gelen
vâris:
mirasçı
zat:
kişi, şahıs
Zat-ı Pak-i risalet:
peygam-
berliğin pak ve temiz zatı.
zat-ı zîhavarik:
harikalar sahi-
bi zat.
zevahir:
ziyade:
çok, fazla
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 422 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,412,413,414,415,416,417,418,419,420,421 423,424,425,426,427,428,429,430,431,432,...560
Powered by FlippingBook