Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 424

Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermele-
riyle beraber, bu imza sahiplerinin hatırlarını kırmayı ce-
saret edemedim. Sükût ederek o methi Risale-i Nur Şakirt-
lerinin şahs-ı manevîsi namına kabul ettim.
Said Nursî
* * *
MÜELLİFİN VASİYETNAMESİ MÜNASEBETİYLE
HALİL ‹BRAHİM’İN RİSALE-İ NUR HAKKINDA
NUR ŞAKİRTLERİ NAMINA YAZDIĞI BİR
FIKRASININ BİR PARÇASIDIR.
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Risale-i Nur
bir ibrişimdir ki, kainat ve kainattaki
mevcudatın tesbihatları onda dizilmiştir.
Risalei’n-Nur
ahize ve nakile ile mücehhez bir rad-
yo-i Kur’âniyedir ki, onun tel ve lambaları, ayna, tel ve
bataryaları hükmündeki satırları, kelimeleri, harfleri öyle
intizamkarane ve icazdarane bast edilmiştir ki, yarın her
ilim ve fen adamları ve her meşrep ve meslek sahipleri,
ilim ve iktidarları miktarında alem-i gayb ve alem-i
şahadetten ve ruhaniyat aleminden ve kainattaki cereyan
eden her hâdisattan haberdar olabilir.
Risalei’n-Nur
menşur-i Kur’ân’dır.
Risalei’n-Nur
mü minlere Kur’ân’dan hedaya-i hi-
dayet, kevneyn-i saadet, mazhar-ı şefaat ve feyz-i Rah-
man’dır.
ahize:
alıcı, nakledici alet; elektrik
enerjisini mekanik enerjiye dö-
nüştüren alet.
âlem-i gayp:
gayp âlemi, görün-
meyen, fakat varlığı kesin olan ve
mahiyeti allah tarafından bilinen
başka dünyalar.
âlem-i şahadet:
gözle gördüğü-
müz, şahit olduğumuz âlem, kâi-
nat.
bast:
yayma, yayılma, açma, ser-
me, döşeme
cereyan:
akış, akıntı
fen:
tecrübî, ispatla meydana gel-
miş ilimlere verilen genel ad
feyz-i Rahman:
Cenab-ı Hakk’ın
rahmetiyle gelen feyiz ve bolluk
fıkra:
kısım, bölüm
haberdar:
haberli, bilgili
hâdisat:
hâdiseler, olaylar
hedaya-yı hidayet:
hidayet verici
hediyeler.
hisse:
pay, nasip
hükmünde:
değerinde, yerinde
ibrişim:
bükülmüş ipek ipliği, ipek
icazdarane:
icazlı, hayrette bıra-
kacak şekilde.
iktidar:
güç yetme, bir işi gerçek-
leştirmek için gereken kuvvet
ilim:
bilgi, marifet
intizamkârane:
düzenli ve sis-
temli bir şekilde
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler
kevneyn-i saadet:
iki dünya sa-
adeti, mutluluğu
mazhar-ı şefaat:
şefaate erişmiş.
medih:
övmek
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem
meşrep:
gidiş, hareket tarzı,
tavır, tutum, meslek.
mevcudat:
mevcutlar, var
olan her şey, mahluklar
mü’min:
iman eden, inanan
mücehhez:
techiz edilmiş, ci-
hazlandırılmış, donatılmış
müellif:
eser telif eden, yazan
münasebet:
vesile, -dan dola-
nâkile:
ileten, iletken.
nam:
ad
radyo-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
radyosu;
Kur’ân’ın
sesi,
Kur’ân’ın yayını, ilânatı.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruhaniyat:
madde âleminden
başka âlemler.
sükût:
susma, sessiz kalma
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cema-
atten meydana gelen manevî
şahıs
şakirt:
talebe, öğrenci
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı
Hakkın bütün noksan sıfatlar-
dan uzak ve bütün kemal sı-
fatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
vasiyetname:
yazılı vasiyet,
bir kimsenin vasiyetini yazmış
olduğu kâğıt.
ziyade:
çok, fazla
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 424 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,414,415,416,417,418,419,420,421,422,423 425,426,427,428,429,430,431,432,433,434,...560
Powered by FlippingBook