bulunduğuna pek çok emarelerden, bu bir iki gün zarfın-
da, küçük ve lâtif, fakat kat’î kanaat veren cüz’î hâdisele-
rin tevaukatında gözümüzle gördüğümüz inayet-i Rabba-
niyenin numunelerinden beş-altısını beyan ediyoruz ki,
onlar, bu iki gün zarfında beraber vukua gelmiş.
BİRİNCİSİ:
Dün, Üstadımıza, Risale-i Nur’a ait üç hiz-
met lâzım geldi. Kimse de yok. Bizler de uzakta. Merdi-
venden inip, bir çocuğu bulup, bizlere göndermek niyetiy-
le kapıyı açtı. Risale-i Nur’un o üç hizmetini görecek, üç
şakirdi, fevkalâde bir tarzda dakikasıyla kapıya geldiler.
İKİNCİSİ:
.................
ÜÇÜNCÜSÜ:
Üstadımız, aynı yine bugün Emin’e
dedi: “Üç dört aydır her hafta karyesinden buraya gelen
hane sahibesi gelmedi, kirasını dört aydır almadı. Her-
halde cevap gönderin gelsin, alsın” dediği aynı dakikada,
dört aydan beri gelmeyen o hane sahibesi kapıyı vurdu,
geldi. Beş aylık kirasını aldı. Üstadımız, bu hâdise-i ina-
yetten memnuniyeti için ona uzak bir nahiyeden gelen,
yuvarlak, hiç görmediğimiz ve burada bulunmayan bir
küçük ekmeği o hane sahibesine verdi. Aynı vakitte, yir-
mi dakika zarfında, burada bulunmayan o aynı ekmek-
ten beş misli, iki sene Risale-i Nur’un iki kitabını alıp
mütalaasının manevî ücretinin binde bir ücreti olarak
geldi. Ve bir parçacık aşure çorbasını dahi yine o ev sa-
hibesine verdi. Aynen, o aşurenin on misli kadar, üç lâtif
aşure:
Muharrem ayının onuncu
günü. Bu ayın onuncu gününde
çeşitli hububat ve yemişler katıla-
rak pişirilen bir çeşit tatlı
beyan:
açıklama, bildirme, izah
cüz’î:
küçük, az
emare:
alâmet, belirti, nişan
fevkalâde:
olağanüstü
hâdise:
olay
hâdise-i inayet:
koruma hâdi-
sesi, İlâhî koruma altında olma
olayı
hane:
ev
inayet:
yardım, ihsan, lütuf
inayet-i Rabbanîye:
her şeyin
terbiye ve idare eden Cenab-ı
Hakk’ın yardımı
kanaat:
inanma, görüş, fikir
karye:
köy.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan
keramet:
Allah’ın velî kulların-
da görülen olağanüstü hâller
veya tabiatüstü hâdiseler
lâtif:
tatlı, hoş
lâtif:
tatlı, hoş
maden:
asıl, esas, kaynak
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan
memnuniyet:
memnunluk,
sevinçli oluş
misl:
kat; eş
mütalâa:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, dikkatli okuma
nahiye:
kaza ve köy arasında-
ki kademe, bucak
nümune:
örnek
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sahibe:
bir şeyin sahibi olan
kadın.
şakirt:
talebe, öğrenci
tarz:
biçim, şekil
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme
vuku:
olma, gerçekleşme,
meydana gelme
zarfında:
süresince
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 334 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ