o imamlardan birisini zannediyordum. Şimdi anlıyorum
ki, Gavs-ı Azam’da, kutbiyet ve gavsiyetle beraber, “fer-
diyet” dahi bulunduğundan, ahirzamandaki şakirtlerinin
bağlandığı Risaletü'n-Nur, o ferdiyet makamının mazha-
rıdır. Bu gizlenmeye lâyık olan bu sırr-ı azîme binaen
Mekke-i Mükerreme’de dahi –farz-ı muhal olarak– Risa-
le-i Nur aleyhinde bir itiraz kutb-i azamdan dahi gelse, Ri-
sale-i Nur Şakirtleri sarsılmayıp, o mübarek kutb-i azamın
itirazını iltifat ve selâm suretinde telâkki edip, teveccühü-
nü de kazanmak için medar-ı itiraz noktaları o büyük üs-
tatlarına karşı izah ile ellerini öpmektir.
Evet, kardeşlerim, bu zamanda öyle dehşetli cereyan-
lar ve hayatı ve cihanı sarsacak hâdiseler içinde hadsiz bir
metanet ve itidal-i dem ve nihayetsiz bir fedakârlık taşı-
mak gerektir.
Evet
(1)
p
In
ôp
N'
’r
G n
z
n
Y Én
«r
ft
ódG n
Iƒ'
«n
ër
dG n
¿ƒt
Ñp
ën
à°r
ùn
j
ayetinin sırr-ı
işarîsiyle, ahireti bildikleri ve iman ettikleri hâlde dünyayı
ahirete severek tercih etmek ve kırılacak şişeyi bâkî bir
elmasa bilerek rıza ve sevinçle tercih etmek ve akıbeti
görmeyen kör hissiyatın hükmüyle, hazır bir dirhem ze-
hirli lezzeti, ileride bir batman sâfi lezzete tercih etmek,
bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musibetidir. O musi-
bet sırrıyla, müminler dahi bazan ehl-i dalâlete taraftar
olmak gibi dehşetli hatada bulunuyorlar. Cenab-ı Hak,
ehl-i imanı ve Risale-i Nur Şakirtlerini bu musibetlerin şer-
rinden muhafaza eylesin. Amin.
Said Nursî
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 327 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
ahirzaman:
dünyanın son za-
manı ve son devresi, dünya
hayatının kıyamete yakın son
devresi.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
akıbet:
nihayet, son
aleyh:
ona karşı, onun üzerine
amin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan
batman:
eski ağırlık ölçülerin-
den olup, iki okka ile sekiz ok-
ka arasında değişen ağırlık öl-
çüsü.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten
cereyan:
akım, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi
dehşetli:
ürkütücü, korkunç
dirhem:
yaklaşık üç grama
denk gelen eski bir ağırlık öl-
çüsü, çok küçük parça (mecaz)
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çıkanlar, azgın ve sapkın
kimseler.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri
elmas:
çok kıymetli bir mü-
cevher
farz-ı muhal:
imkânsızı farz
etme, olmayacak bir şeyi ola-
1.
Onlar dünya haytını seve seve âhirete tercih ederler… İbrahim Sûresi:3)
cakmış gibi düşünme.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
ferdiyet:
teklik, birlik, fertlik.
Gavs-ı Azam:
en büyük gavs, Ab-
dülkadir-i Geylânî Hazretlerinin
namı.
gavsiyet:
evliyaullahın başı ol-
maklık, kutupluk; velâyet merte-
belerinde yüksek bir makam sahi-
bi olma.
hâdise:
olay
hadsiz:
sınırsız, sonsuz
hakikî:
gerçek
hissiyat:
hisler, duygular.
hüküm:
karar, emir
iltifat:
ilgi gösterme, yüzünü çevi-
rip bakma
iman:
inanç, itikat
itidal-i dem:
soğukkanlılık.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma
kutb-ı azam:
en büyük kutup, dinî
bir meslek veya grubun başı, bir-
çok Müslümanın kendisine bağ-
landıkları büyük evliyadan zama-
nın en büyük mürşidi.
kutbiyet:
evliyalar arasında zama-
nın en büyük mürşidi olmak
makam:
manevî mevki
maraz:
hastalık
mazhar:
nail olma, şereflenme
medar-ı itiraz:
itiraz sebebi, kabul
etmeme sebebi.
Mekke-i Mükerreme:
keremli,
aziz, mukaddes Mekke şehri.
metanet:
metin olma, dayanıklı-
lık; gayret
muhafaza:
koruma
musibet:
felaket, bela
mü’min:
iman eden, inanan
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız
rıza:
razı olma, hoşnutluk
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sâfî:
samimî, hâlis, saf
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme
sır:
gizli hakikat
sırr-ı azîm:
büyük sır.
sırr-ı işarî:
işarî olan sır.
suret:
biçim, şekil, tarz
şakirt:
talebe, öğrenci
şer:
kötülük
taraftar:
taraflı, bir tarafı destekle-
yen
telâkki:
anlama, kabul etme
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi