şahıslara da pek zahir bir surette, hem bereket ve hüsn-i
maişet ona çalışanlara ve gaybî tokatlar, onun aleyhinde
çalışanlara gelmesi, bu havalide pek çok hâdiseleri var.
Biz, kendi nefsimizde; çalıştığımız zaman, pek zahir bir
surette bir hüsn-i maişet, bir inayet gördüğümüz gibi; Ri-
sale-i Nur’un erkânından Nazif, kat’î bir surette haber ve-
riyor ki:
Üç dört adam, dünya servetinin hatırı için Risale-i Nur
aleyhinde toplanıp münafıkane tedbir kurdukları hengâm-
da, üç gün sonra o üç adamın haneleri ve birinin dükkâ-
nı yanıp, her biri binler lira zayiatla tokat yediler.
Hem bir dessas casus adam, Risaletü’n-Nur Şakirtleri
aleyhinde çalışıyordu ki, onları hapse attırsın. Birgün, ser-
best olarak “Ben, bir ip ucu bulamadım ki bunları hapse
sokayım. Eğer bir ipucu bulsam onları hapse sokacağım”
diye ilân ettiği vakitten iki gün sonra bir iş yapıp, Risale-i
Nur Şakirtleri yerinde o iki sene hapse girdi.
Hem bedbaht, muannit bir adam, Risale-i Nur aleyhin-
de, hem şakirtlerinin bir rüknü aleyhinde bulunduğu hen-
gâmda, bir iki gün sonra meyhaneye gidip içe içe çatla-
mış, orada ölmüş.
Bu nevide çok hâdiseler var.
Demek Risale-i Nur, dost-
lara tiryak olduğu gibi, düşmanlara da saika oluyor.
Hem Gavs-ı Âzamın, Üstadımız hakkında
(1)
p
án
jÉn
æp
©r
dG p
ør
«n
©p
H l
¢Sho
ôr
ën
e n
?s
fp
Én
a
fıkrasıyla, inayet ve teshile
mazhar olduğuna ve tevafuk, Risale-i Nur’un bir madeni
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 333 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
aleyh:
ona karşı, onun üzerine
bedbaht:
bahtsız, talihsiz, za-
vallı
bereket:
mübareklik, bolluk,
saadet
casus:
çeşitli konularda sır
mahiyetindeki şeyleri öğrenip
başkalarına bildiren kimse.
dessas:
desise eden, aldatıcı,
oyuncu, hileci.
erkân:
rükünler, esaslar
fıkra:
kısım, bölüm
Gavs-ı Azam:
en büyük gavs,
Abdülkadir-i Geylânî Hazretle-
rinin namı.
gaybî:
gaybla ilgili, bilinme-
yenle ilgili
hâdise:
olay
hane:
ev
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var
hengâm:
zaman, sıra
hüsn-i maişet:
geçim güzelliği
inayet:
yardım, ihsan, lütuf
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan
mazhar:
nail olma, şereflen-
me
muannit:
inatçı, ayak direyen.
münafıkâne:
münafıkça, iki-
yüzlülükle
mütecavizane:
tecavüz ede-
rek, sarkıntılıkla, tecavüz eder
şekilde.
nefs:
kişinin kendisi, iyiliğe de
kötülüğe de meyli olan duygu
1.
Muhakkak sen inayet gözüyle himaye edilmektesin.
nevî:
çeşit, tür
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
rükn:
bir topluluğun en önemli ve
kuvvetli fertlerinden her biri
saika:
sevk eden, sürükleyen, se-
bep olan
suret:
biçim, tarz, görünüş
şakirt:
talebe, öğrenci
tedbir:
idare etme, çekip çevirme
teshil:
kolaylaştırma, kolay hale
getirme
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme
tiryak:
en iyi çare, baş ilâç.
zahir:
açık, âşikar
zayiat:
zarar ve ziyan; kayıplar, yi-
tikler