Sözler'
den birisini açıp okuruz, tatlı tatlı istifade edip Üs-
tadımızla görüşürüz. Hem Risale-i Nur'un en bariz hasi-
yeti usandırmamaktır. Yüz defa okunsa, yüz birincide yi-
ne zevkle okunabilir.” demiş. Doğru söylemiş.
Yalnız, Risale-i Nur'un tercümanı hakikî vazifesinin
dünyadaki istikbaliyata nadiren ara sıra bakması, zahirî
bir müşevveşiyet verir. Meselâ: Bundan otuz-kırk sene ev-
vel, “Bir nur gelecek, bir nur âlemi göreceğiz” demiş ve
o manayı geniş bir dairede ve siyasette tasavvur etmiş.
Hem bundan on dört-on beş sene evvel, “Dinsizliği çe-
virenler müthiş semavî tokatlar yiyecekler” diye büyük,
geniş, küre-i arz dairesindeki bu dehşetli hâdiseyi, dar bir
memlekette ve mahdut insanlarda tasavvur etmiş. Hâlbu-
ki istikbal o iki ihbar-ı gaybiyeyi tasavvurunun pek fevkin-
de tefsir ve tabir eyledi.
Eski Said’in “Bir nur âlemi göreceğiz” demesi, Risale-i
Nur'un dairesinin manasını hissetmiş, geniş bir daire-i
siyasiye tasavvur ettiği gibi; Sırr-ı İnna A’tayna’nın, on
üç-on dört sene sonra, “Dinsizliği, zındıklığı neşredenler,
pek müthiş tokat yiyecekler” deyip o hakikati dar bir
dairede tasavvur etmiş. İstikbal, o iki hakikati tabir ve tefsir
etti.
Başta Isparta vilâyeti olarak Risale-i Nur dairesi evvelki
hakikati pek parlak ve güzel bir surette gösterdiği gibi;
ikinci hakikati de, medeniyet-i sefihenin tuğyanını
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 331 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
âlem:
dünya
bariz:
açık, besbelli
daire-i siyasiye:
siyaset daire-
si.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç
evvel:
önce
fevkinde:
üstünde
hâdise:
olay
hakikat:
gerçek, esas
hakikî:
gerçek
hariç:
dışarı
hasiyet:
hususî fayda, özellik
ihbar-ı gaybiye:
gayba ait ha-
ber, geçmiş veya gelecek za-
mana ait haber
istikbal:
gelecek
istikbaliyat:
geleceğe ait şey-
ler, olaylar
küre-i arz:
yer küre, dünya
mahdut:
sınırlı, belirli
medeniyet-i sefihe:
sefih me-
deniyet, zevk ve eğlenceye
sevk eden medeniyet.
meselâ:
örneğin
müşevveşiyet:
karışıklık, kar-
makarışık vaziyet.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, dehşetli, korkunç
neşr:
herkese duyurma, yay-
ma, tamim
nur:
aydınlık, parıltı, ışık
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver
remz:
işaret, gizli ve kapalı bir
surette ifade etme
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
semavî:
semaya ait, gökten
gelen; Allah tarafından olan,
İlâhî
suret:
biçim, şekil, tarz
tabir:
yorum, yorumlama.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şe-
killendirme, düşünme
tefsîr:
açıklama, izah
tuğyan:
azma, azgınlık, hiddetlen-
me
vazife:
görev
vilayet:
il.
zahirî:
görünürde
zındık:
Allah’a ve ahirete inanma-
yan, Allah’ı inkâr eden, imansız,
münkir