ancak içtima edebilir. Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun
ki bu asırda Risaletü'n-Nur’un hakikî ve şakirtlerinin
şahs-ı manevîsi, hakaik-ı imaniye muhafazasında tecdit
vazifesini yaptırmıştır; yirmi seneden beri o vazife-i kud-
siyede tesirli ve fatihâne neşriyle gayet dehşetli ve kuv-
vetli zındıka ve dalâlet hücumuna karşı tam mukabele
edip, yüz binler ehl-i imanın imanlarını kurtardığını kırk
bin adam şahadet eder.
“Amma, benim gibi aciz ve zayıf bir biçarenin, böyle
binler derece haddimden fazla bir yükü yüklenmek tar-
zında biçare şahsımı, medar-ı nazar etmemeli” diyor. Ve
size selam ediyor. Biz de zat-ı âlinize ve oradaki Risa-
letü'n-Nur’la alâkadar olanlara selam ediyoruz.
Risale-i Nur Şakirtlerinden
Emin, Feyzi
®
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı
alâkadar:
ilgili, ilişki
amma:
ama, lakin, ancak
asr:
yüzyıl
bîçare:
çaresiz, zavallı
dalâlet:
iman ve İslâmiyet’ten
ayrılmak, azmak
dehşetli:
ürkütücü, korkunç
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri
fatihane:
fethederek, fatihçe
gayet:
son derece
hadsiz:
sınırsız, sonsuz
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, esas
hücûm:
saldırma
içtima:
toplanma, bir araya
gelme
medar-ı nazar:
göz önünde
bulundurulması gereken.
muhafaza:
koruma
mukabele:
karşılık verme,
karşılama
neşr:
herkese duyurma, yay-
ma, tamim
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cema-
atten meydana gelen manevî
şahıs
şakirt:
talebe, öğrenci
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile Al-
lah’ı hamd etme
tecdîd:
yenileme, tazeleme
vazife-i kudsiye:
mukaddes
vazife, kutsal vazife.
zat:
kendi
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 324 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ