EHEMMİYETLİ BİR HOCANIN ÜSTAD HAKKINDA ZİYADE
HÜSNÜZANNINI TADİL ETMEK MÜNASEBETİYLE EMİN VE
FEYZİ’NİN O HOCAYA GÖNDERDİKLERİ BİR MEKTUP.
Aziz, Sâdık ve Muhterem Hoca Haşmet
Efendi!
Sizin müceddit hakkındaki mektubunuzu hayretle oku-
duk ve Üstadımıza da söyledik.
Üstadımız diyor ki:
“Evet, bu zamanda hem iman ve din, hem hayat-ı içti-
maî ve şeriat için, hem hukuk-i amme ve siyaset-i İslâmiye
için gayet ehemmiyetli birer müceddit ister. Fakat en
ehemmiyetlisi, hakaik-ı imaniyeyi muhafaza noktasındaki
tecdit vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. Şeriat ve
hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nispeten ikinci,
üçüncü, dördüncü derecede kalıyor. Rivayat-ı hadisiyede,
tecdid-i din hakkındaki ziyade ehemmiyet ise, imanî ha-
kaikteki tecdid itibarıyladır. Fakat efkâr-ı ammede, ve ha-
yatperest insanların nazarında zahiren geniş ve hâkimi-
yet noktasında cazibedar olan hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye
ve siyaset-i diniye cihetleri daha ziyade ehemmiyetli gö-
ründüğü için, o adese ile, o nokta-i nazardan bakıyorlar,
mana veriyorlar.
“Hem bu üç vezaifi birden bir şahısta, yahut cemaat-
te bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbi-
rini cerh etmemesi pek uzak, âdeta kabil görülmüyor.
Ahirzamanda, Âl-i Beyt-i Nebevînin cemaat-i nurâniyesi-
ni temsil eden Mehdîde ve cemaatindeki şahs-ı manevîde
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 323 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
adese:
bakış açısı.
âdeta:
sanki
ahirzaman:
dünyanın son za-
manı ve son devresi, dünya
hayatının kıyamete yakın son
devresi.
Âl-i Beyt-i Nebevî:
Peygam-
berimizin (asm) ailesi ve so-
yundan gelenler.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın
cazibedar:
çekici, cazibeli
cemaat:
topluluk, aralarında
çeşitli bağlar bulunan insanlar
topluluğu
cemaat-i nuraniye:
nuranî,
nurlu cemaat.
cerh:
yaralama
cihet:
yön
efkâr-ı amme:
genelin, umu-
mun düşünceleri, kamuoyu
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet
ehemmiyetli:
önemli
gayet:
son derece
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hük-
mediş, egemenlik
hayat-ı içtimaî:
toplum haya-
tı, sosyal hayat
hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye:
İslâm’ın getirmiş olduğu kural-
lar çerçevesinde oluşturulan
toplum hayatı
hayat-ı siyâsîye:
siyasî hayat,
politik hayat
hayatperest:
hayatı tapar de-
recede seven
hukûk-ı âmme:
kamu huku-
ku
hüsn-i zan:
iyi fikirde bulunup,
iyi olacağını düşünmek.
iman:
inanç, itikat
imanî:
imana dair olan, imanla ilgi-
li
kabil:
mümkün, ihtimal dairesinde
Mehdî:
bazı hadislere göre kıya-
met yaklaşınca zulmü ve şirki or-
tadan kaldırarak inananlara saa-
det ve adaleti getirecek Ehl-i Bey-
tin neslinden gelen imam
muhafaza:
koruma
muhterem:
saygı değer, hürmete
layık, saygın
mukaddes:
takdis edilmiş, kutsal,
aziz, temiz
müceddit:
hadis-i şerifle, her asır
başında geleceği müjdelenen di-
nin yüksek hizmetkârı; dine yeni
bir tarzla yaklaşan, asrın şartlarına
göre ve ortaya atılan yeni şüphe
ve taarruzlara karşı dini yorumla-
yıp kuvvetlendiren büyük âlim.
münasebet:
vesile, -dan dolayı
nazar:
bakış, bakış açısı
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak
nokta-i nazar:
görüş açısı, bakış
açısı; görüş, fikir.
rivayat-ı hadisiye:
hadis rivayet-
leri
sadık:
doğru, gerçek; sözünde,
vaadinde, işinde doğru olan
siyaset-i diniye:
dinin gerektirdiği
siyaset, dinle ilgili siyaset.
siyaset-i İslâmiye:
İslâm’a ait
olan, İslâmî siyaset
şahs-ı manevî:
manevî şahıs, belli
bir kişi olmayıp bir cemaatten
meydana gelen manevî şahıs
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi
tadil:
doğrultma, düzeltme
tecdîd:
yenileme, tazeleme
tecdîd-i din:
dinin esaslarına do-
kunmadan, asrın şartlarına göre
yeni izah ve ispatlarla, insanların
anlayışına en uygun bir şekilde or-
taya koyma
temsil:
birinin, bir topluluğun adı-
na hareket etme
vazife:
görev
vezaif:
vazifeler, işler.
zahiren:
görünüşte
ziyade:
fazla, fazlasıyla