Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 318

muazzam bir hakikat meydana çıkmış ki, o davanın tek
bir adama isabet eden miktarı bu Cihan Harbinden daha
büyüktür.
“İşte o dava da budur ki:
Şu zamanda her bir mü’min için, belki herkes için kü-
re-i arz kadar bir bâkî tarla ve o tarla baştan başa bahçe-
ler ve kasırlarla müzeyyen ebedî bir mülk almak veya o
mülkü kaybetmek davası açılmış. Demek her bir tek ada-
mın başına öyle bir dava açılmış ki, eğer İngiliz, Alman
kadar serveti ve kuvveti olsa ve aklı da varsa, yalnız o
davayı kazanmak için bütününü sarf edecek. Elbette bu
davayı kazanmadan evvel başka şeylere ehemmiyet ve-
ren, divanedir. Hatta o dava o derece tehlikeye düşmüş
ki, -bir ehl-i keşfin müşahedesiyle- bir yerde ecel elinden
terhis tezkeresini alan kırk adamdan bir adam kazanabil-
miş, otuz dokuzu kaybetmiş.
İşte bu ehemmiyetli, azîm davayı kazandıracak ve yir-
mi seneden beri tecrübeler ile ondan sekizine o davayı
kazandıran bir dava vekili bulunsa, elbette aklı başında
her adam, o davayı kazandıran öyle bir dava vekilini va-
zifeye sevk edecek olan bir hizmete her hâdisenin fevkin-
de ehemmiyet vermeye mükelleftir. İşte o dava vekilinin
bu asırda birisi, belki birincisi Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın
i’caz-ı manevîsinden süzülen ve çıkan ve tevellüt eden
Risale-i Nur olduğunu, binler onun ile o davayı kazanan-
lar şahittir.
asr:
yüzyıl.
azîm:
büyük.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve kalıcı
olan.
dava:
mahkeme toplantısı, duruş-
ma, celse.
divane:
deli, aklı başında olma-
yan.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
ecel:
her canlının Allah tarafın-
dan takdir edilen ölüm vakti.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i keşif:
bazı sırları, bilin-
meyen hakikatleri, Cenab-ı
Hakkın lütuf ve ihsanı ile bilen
velîler.
evvel:
önce.
fevkinde:
üstünde.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, esas.
harp:
savaş.
i’caz-ı manevî:
manen mu’ci-
ze oluş.
kasr:
saray, köşk.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açık-
lamalarıyla akılları benzerlerini
yapmaktan aciz bırakan
Kur’an.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
muazzam:
çok büyük, ulu, yü-
ce.
mü’min:
iman eden, inanan.
mükellef:
sorumlu ve yüküm-
lü olan.
müşahede:
gözlem.
müzeyyen:
ziynetlendirilmiş,
süslü.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sarf:
harcama.
sevk:
yöneltme, gönderme.
terhis:
izin verme, serbest bı-
rakma, salıverme.
tevellüt:
doğma, doğum.
tezkere:
belge, pusula.
vazife:
görev.
vekil:
bakan, başkasının yeri-
ne ve adına konuşan.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 318 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,308,309,310,311,312,313,314,315,316,317 319,320,321,322,323,324,325,326,327,328,...560
Powered by FlippingBook