Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 311

saadet-i dünyeviye aramaya gelenleri ikaz ve irşad fıkra-
larınız, gece-gündüz yol gözleyen umum Risaletü’n-Nur
Şakirtlerini mesrur eyledi.
Talebeniz
Hafız Ali (r.h.)
* * *
Mustafa’lar, Küçük Ali, Mübarek ve
Münevver Kardeşler!
Mektubunuz Büyük Ali’nin mektubu gibi acip bir haki-
kati beyan eder. O hakikat, Risaletü’n-Nur hakkında hak-
tır. Fakat benim haddim değil ki, o hududa gireyim.
(1)
n
?«/
FBG n
n
ôr
°Sp
G y
»/
æn
H p
ABÉ n
«p
Ñr
fn
Én
c »/
às
eo
G p
ABÉ n
ªn
?o
Y
ferman etmiş. Gavs-ı Azam Şah-ı Geylânî (
KS
), İmam-ı
Gazalî (
KS
), İmam-ı Rabbanî (
KS
) gibi hem şahsen, hem
vazifeten büyük ve harika zatlar, bu hadisi kıymettar irşa-
datlarıyla ve eserleriyle fiilen tasdik etmişler. O zamanlar
bir cihette ferdiyet zamanı olduğundan, hikmet-i Rabba-
niye onlar gibi feridleri ve kudsi dâhileri ümmetin imda-
dına göndermiş.
Şimdi ise aynı vazifeye, fakat müşkilatlı ve dehşetli
şerait içinde, bir şahs-ı manevî hükmünde bulunan Ri-
saletü’n-Nur’u ve sırr-ı tesanüdle bir ferd-i ferid manasın-
da olan şakirtlerini bu cemaat zamanında o mühim vazi-
feye koşturmuş. Bu sırra binaen, benim gibi bir neferin
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 311 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
acip:
tuhaf, hayrette bırakan
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten
cemaat:
topluluk, aralarında
çeşitli bağlar bulunan insanlar
topluluğu
cihet:
yön
dâhî:
son derece zeki, anlayış-
lı, deha sahibi
dehşetli:
ürkütücü, korkunç
ferd-i ferîd:
eşi, benzeri olma-
yan fert, seçilmiş zat.
ferdiyet:
teklik, birlik, fertlik.
ferit:
tek, eşsiz, eşi olmayan;
kıyas kabul etmez, üstün.
ferman:
emir, buyruk
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
fiilen:
fiille, davranış ve hare-
ketle
Gavs-ı Azam:
en büyük gavs,
Abdülkadir-i Geylânî Hazretle-
rinin namı.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm)
ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başkası-
na ait söz, iş veya davranış
hâk:
doğru, gerçek, hakikat
hakikat:
gerçek
hârika:
olağanüstü
hikmet-i Rabbâniye:
Cenab-ı
Hakk’ın terbiye ve idaresinin
gayeli ve maksatlı olması
hudut:
sınırlar
hükmünde:
değerinde, yerin-
de
ikaz:
uyarı.
1.
Ümmetimin âlimleri , İsrailoğullarının peygamberleri gibidir. (Keşfü’l-Hafâ, 2:64.)
imdat:
yardım
irşadat:
irşatlar, uyarmalar, doğru
yolu göstermeler.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaflet-
ten uyandırma.
kıymettar:
kıymetli, değerli
kudsî:
mukaddes, yüce
mesrur:
sevinçli, memnun.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu
mühim:
önemli, ehemmiyetli
münevver:
nurlu, ışıklı, parlak
müşkülât:
müşkiller, güçlükler,
zorluklar
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi, Bedi-
üzzaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
saadet-i dünyeviye:
dünya ile il-
gili saadet, dünya hayatındaki
mutluluk, dünya saadeti.
sır:
gizli hakikat
sırr-ı tesanüt:
dayanışma sırrı.
Şah-ı Geylânî:
Şeyh Abdülkadir
Geylânî.
şahsen:
şahıs itibarıyla, şahısça,
bizzat, kendisi
şahs-ı manevî:
manevî şahıs, belli
bir kişi olmayıp bir cemaatten
meydana gelen manevî şahıs
şakirt:
talebe, öğrenci
şerait:
şartlar.
talebe:
öğrenci.
tasdik:
doğrulama, onaylama
umum:
bütün.
ümmet:
Müslümanların tamamı;
bütün Müslümanlar.
vazife:
görev
vazifeten:
vazife olarak, vazife ile.
zat:
kişi, şahıs
1...,301,302,303,304,305,306,307,308,309,310 312,313,314,315,316,317,318,319,320,321,...560
Powered by FlippingBook