(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz, Sıddık Kardeşlerim,
Bu yeni hâdise-i taarruziyeden müteessir olmayınız.
Çünkü, mükerrer tecrübelerle, Risaletü’n-Nur inayet al-
tındadır. Hiçbir taife, şimdiye kadar böyle ehemmiyetli
hizmette bizler kadar az meşakkatle kurtulan olmamış.
Hem geçen ramazandaki hastalığım ve Eskişehir’deki mu-
sibetimiz gibi çok vakıalarla, zahirî sıkıntılı, meşakkatli hâ-
lât altında Risaletü’n-Nur’un faidesine ait inkişafatı ve da-
ha tesirli fütuhatı görülmüş. İnşaallah, bu sıkıntılı hâdise
dahi, münafıkların aks-i maksuduyla, Risaletü’n-Nur’un
fütuhatı başka mecralarda teshile vesile olur.
Beşinci Şua ellerine geçmesi ehemmiyetlidir. Fakat
bunda bir hikmet var. Belki onlara, kendi mesleklerini bil-
dirmek ve cehenneme gidenin mahiyetini bilmek için
fevkalâde iktidarımız haricinde bir kaza-i İlâhi, diye Ce-
nab-ı Hakkın hikmetine ve inayetine ve hıfzına itimad
edip merak etmeyiniz.
Hem siz, hem onlar bilsinler ki, sadaka belâyı def etti-
ği gibi, Risaletü’n-Nur Anadolu’dan, hususan Isparta,
Kastamonu’dan afat-ı semaviye ve arziyenin def ve ref’ine
vesiledir. Evet, Sabri’nin
(2)
ïdG...u
…p
Oƒo
ér
dG n
¤n
Y r
än
ƒn
à°r
SGn
h ...»/
©n
?r
HG ¢o
Vr
Qn
G BÉ n
j
ayetinden istihraç ettiği mana, haktır ve mutabıktır.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 307 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
afat-ı semaviye ve arzıye:
se-
mavî ve arzî afetler, gökten ve
yeryüzünde meydana gelen
musibetler, afetler
aks-i maksud:
hedeflenenin
zıddı.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi
Aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
belâ:
musibet, sıkıntı
def:
mani olma, kovma, orta-
dan kaldırma
ehemmiyetli:
önemli.
evvel:
önce
fevkalâde:
olağanüstü
fütuhat:
zaferler, fetihler, gali-
biyetler.
hâdise:
olay.
hâdise-i taarruziye:
sataşma,
ilişme hâdisesi, olayı.
hâk:
doğru, gerçek, hakikat
hâlât:
haller, durumlar, vazi-
yetler.
hariç:
dışarı
hıfz:
koruma, muhafaza etme,
himaye etme
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep,
fayda
hususan:
bilhassa, özellikle
iktidar:
güç yetme, bir işi ger-
çekleştirmek için gereken
kuvvet
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Ey arz! Suyunu yut… Ve (gemi) Cûdî Dağına oturdu. (Hûd Sûresi: 44.)
inkişafat:
inkişaflar, açılmalar, ge-
lişmeler.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
istihraç:
bir şeyden bir şey çıkar-
ma, sonuç çıkarma, mana çıkarma
itimat:
dayanma, güvenme
kaza-i İlâhî:
Allah’ın emrinin, tak-
dirinin yerine gelmesi
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ta-
biatı, niteliği
mecra:
kanal.
mesail:
meseleler.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem
meşakkat:
zahmet, sıkıntı, güçlük,
zorluk.
musibet:
felaket, bela.
mutabık:
birbirine uyan, uygun
mükerrer:
tekrarlanmış, tekrar
olunmuş.
münafık:
nifak sokan, arabozucu;
kalbinde küfrü gizlediği halde
Müslüman görünen.
müteessir:
teessüre kapılan, hü-
zünlü, kederli, mahzun.
ref:
kaldırma, giderme
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi, Bedi-
üzzaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sadaka:
Allah rızası için ihtiyaç sa-
hibi fakirlere yapılan yardım
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı ve
hakikati tereddütsüz kabullenen.
taife:
takım, güruh.
tatbikât:
uydurmalar, uygulama-
lar
teshil:
kolaylaştırma, kolay hale
getirme.
vakıa:
olay.
vesile:
aracı, vasıta
zahirî:
görünürde.