LÂTİF BİR TEVAFUKA İŞARET EDEN BİR FIKRADIR.
Otuz altı yapraktan ibaret ve İmam-ı Ali’nin fevkalâde
takdirine mazhar olan Otuz İkinci Sözün kendi kendine
gelen beş bin yedi yüz on beş tevafuku, Risaletü’n-Nur’un
bu havalideki gayet mühim bir talebesi olan Ahmed Na-
zif’in nüshasında çıkmıştır. Demek o Risalenin hatt-ı
hakikîsine rastgelmiş ki, bu harika kerameti göstermişler.
Hem iki Hüsrev’i Risale-i Nur dairesine ve Bekir Sıd-
kı’ya kerametini gösterip, iman getiren ve tılsım-ı kâina-
tın üçte birisini halleden, on beş yapraktan ibaret olan
Otuzuncu Sözüne kahraman Nazif’in nüshasında tekel-
lüfsüz üç bin sekiz yüz otuz beş tevafuku... Biz, gözümüz-
le bu keramet-i tevafukıye-i Nuriyeyi gördük.
(HAŞİYE)
Halil, Hilmi,
Salâhaddin, Emin, Feyzi
Said Nursî
* * *
H
AFIZ
M
USTAFA
’
NIN BİR FIKRASIDIR
Aziz Üstadım,
O cereyanın hücumu ânında köyümüzde nahiye
müdürü ve daha zahiren mühim memurlar bulunduğu
hâlde, şifahen isimlerimizle ihbar edip taharri ettirmek
HAŞİYE:
Bu risalede
elif
’lerin mecmuu yüz kırk dört çıkmış; tam tamına
Said olup müellifinin imzasını gösteriyor.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya si-
yaset hareketi.
fevkalâde:
olağanüstü.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gayet:
son derece.
hall:
çözme, karışık bir meseleyi
şüphe edilmeyecek derecede
açıklama.
hârika:
olağanüstü.
haşiye:
dipnot
hatt-ı hakikî:
gerçek hat, yazı.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
hücûm:
saldırma.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
ihbar:
haber verme, bildirme.
iman:
inanç, itikat.
keramet:
Allah’ın velî kulların-
da görülen olağanüstü hâller
veya tabiatüstü hâdiseler.
keramet-i tevafukiye-i Nuri-
ye:
Risale-i Nur'daki olağanüs-
tü uygunluklar.
lâtif:
tatlı, şirin.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
mecmu:
toplam, tüm.
müellif:
eser telif eden, yazan
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nahiye:
kaza ve köy arasında-
ki kademe, bucak.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
Risaletü’n-Nur:
Nur Risalesi,
Bediüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
şifahen:
şifahî, ağızdan, sözle,
yazılı olmayarak.
taharri:
arama, araştırma.
takdir:
kıymet verme, beğen-
me.
talebe:
öğrenci.
tekellüf:
gösteriş, yapmacık,
sahte tavır.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
tılsım-ı kâinat:
kâinatın tılsı-
mı, evrenin gizli sırrı.
zahiren:
görünüşte.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 300 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ