Hem ne haddime düşmüş ki, o menşur-i Kur’ân’dan
bahsedeyim! Olsa, olabilse bu fakir, ondan istişfa
(
(1)
r
AÉn
Ør
°ûp
àr
°Sp
G
) ve istişfâ (
(2)
r
´Én
Ør
°ûp
àr
°Sp
G
) ve istifaza edebilir.
Şöyle ki:
(3)
r?GnƒnN …pOGnO p¬nf rOGnO »pgGnƒnN ¬nf rôncnG
kaidesince rıza-i Bâ-
rî’nin kendisinden hoşnut ve razı olmasını isteriz. Ve
onun nuruyla dünyada bütün âlem-i İslâm’ın nurlanması-
nı isteriz. Ve talebelerinin dünyada birer arslan ve ahiret-
te birer sultan olmasını ve Livaü’l-Hamd sancağının altın-
da, önünde Üstadımızla, bütün talebeleriyle varmak iste-
riz.
Elhasıl:
İstemesini bilmediğim için maddî ve manevî bü-
tün rızık ve ihtiyaçlarımızın verilmesini, Üstadımın iste-
mesini isteriz. Orada kardeşlerimizin, başta Üstadımız ola-
rak, cümlesine ayrı ayrı selâmlarla sıhhat ve afiyette ber-
devam olmasını isteriz.
(HAŞİYE)
(4)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
Talebeniz
Halil İbrahim
HAŞİYE:
Risâle-i Nur’un mühim erkânından bulunan ve bu aynı hakikat
olan mektubunu bizlere gönderen Halil İbrahim kardeşimizin sözlerini
âciz lisânım söylemeye ve âtıl kalemim yazmaya muktedir değilse de,
her hususta bu mübarek kardeşimizin fikrine bütün ruh u canımla işti-
rak ediyorum. Hem kalbime bakıyordum, bu mektubu yazarken lisânı-
ma tercüman olamayan kalbim de aynen bu medhe mânen iştirak
edip, beraber o kardeşimle söyler gibi hissedip telezzüz ederim. Eğer
söyleyebilseydim, ben de böyle söylerdim.
Feyzi
âciz:
beceriksiz, kabiliyetsiz
afiyet:
sağlık, esenlik.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
atıl:
işlemez, boş, faydasız
ayn-ı hakikat:
hakikatın aslı, ger-
çeğin tâ kendisi.
berdevam:
devam üzere, daim,
devamlı.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle, kı-
saca.
erkân:
rükünler, esaslar
hoşnut:
Memnun, razı, gönlü hoş
edilmiş.
istifaza:
feyz alma, feyz bulma, fe-
yizlenme.
istişfa:
şifa dileme, hastalık ve sı-
kıntılardan kurtuluş.
istişfâ:
şefaat dileme, birisinin yar-
dımını isteme.
iştirak:
katılma, ortak olma
kaide:
kural, esas, düstur.
lisan:
dil
livâü’l-hamd:
Hz. Peygamberin
(asm) bayrağı, kıyametten sonra
Müslümanların altında toplana-
cakları sancak.
maddî:
madde ile alakalı, cismanî.
manen:
mana bakımından, mana-
ca
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
medih:
övmek
menşur-i Kur’ân:.
muktedir:
iktidarlı, gücü ye-
ten
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu
mühim:
önemli, ehemmiyetli
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
rıza-yı Bârî:
Allah’ın hoşnut ol-
ması, rızası.
rızk:
Allah’ın lütuf ve ihsan et-
tiği nimetler.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruh u cân:
ruh ve can; ruh ve
canla.
sancak:
ucu sivri demirli, bir
yere saplanabilen bayrak,
bayrak, liva.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
sıhhat:
sağlık, esenlik.
talebe:
öğrenci.
telezzüz:
lezzet, tad alma,
hoşlanma, hoşa gitme.
1.
Şifâ dilemek.
2.
Şefaat istemek.
3.
Eğer vermek istemeseydi, istemeyi vermezdi.
4.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 306 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ