Evet, Risale-i Nur, sefine-i Nuh gibi Anadolu’yu Ce-
bel-i Cûdî hükmüne getirip, küre-i arzın yangınından ve
tokatından kurtulmasına bir sebeptir. Çünkü, zaaf-ı iman-
dan gelen tuğyan, ekseri musibet-i âmmeyi celb ettiği gi-
bi, imanı fevkalâde kuvvetlendiren Risaletü’n-Nur, o mu-
sibet-i âmmeyi dairesinin haricine bırakmaya rahmet-i
İlâhiye tarafından vesile oldu. Bu ehl-i dünya, bu Anado-
lu halkı Risaletü’n-Nur’a girmeseler de ilişmesinler. Eğer
ilişseler, yakında bekleyen yangınlar, tufanlar, zelzeleler
ve taunların istilâsına uğrayacaklarını düşünsünler, akılla-
rını başlarına alsınlar. Madem biz onların dünyalarına ka-
rışmıyoruz, onlar da bizim bu derece ahiretimize karışma-
larında onlara felâket getirmek ihtimali kavîdir.
İşte bu sekiz aydır, hususan ve heyecan veren bu
hâdiselerle beraber; şimdi yanımdaki Feyzi ve Emin ile
bütün dostlar şahittirler ki, bu sekiz ay zarfında bir tek de-
fa ne Harb-i Umumîyi, ne siyaseti sormamışım. Ve odam-
dan işitilen radyoyu da üç senedir dinlemedim. Hâlbuki
ben, binler adam kadar dünyaya bakmak münasebetim
var. Demek bize ilişen, doğrudan doğruya imana tecavüz
eder. Onları Cenab-ı Hakka havale ediyoruz. Hem ehl-i
siyasete hiç münasebetimiz olmadığı halde, kat’î bilsinler
ki,
bu memlekette, bu asırda, bu milleti anarşilikten, te-
reddî ve tedennî-i mutlakadan kurtaracak yegâne çare,
Risaletü’n-Nur’un esasatıdır
.
Bu hâdisede sıkıntı çeken masumlar ve üstadları bilsin-
ler ki, ağır şerait altında bir saat nöbet, bir sene ibadet
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
anarşi:
her türlü düzen ve otorite-
ye karşı koyarak karışıklığı mey-
dana getirme durumu
asr:
yüzyıl
Cebel-i Cudi:
Cudi Dağı.
celp:
çekme, kendine çekme
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı, dünya
adamı, ahireti düşünmeyen.
ehl-i siyaset:
ülkenin idaresiyle
meşgul olanlar, siyaset adamları,
politikacılar.
ekserî:
çoğu zaman, çok defa, ek-
seriyetle.
esâsât:
esaslar, kökler, temeller.
felâket:
musibet, büyük dert, bela
fevkalâde:
olağanüstü
hâdise:
olay
Harb-i Umumî:
genel harp, dünya
savaşı
hariç:
dışarı
havale:
bir şeyi başkasının üs-
tüne bırakma
hususan:
bilhassa, özellikle
hükmüne:
yerine, değerine
ihtimal:
olabilirlik
iman:
inanç, itikat
istilâ:
kaplama, yayılma
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan
kavi:
kuvvetli, güçlü
küre-i arz:
yer küre, dünya
madem:
...den dolayı, böyle
ise
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz
musibet-i âmme:
umumî mu-
sibet, genel olan, herkesi etki-
leyen belâ, âfet, v.s.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ
rahmet-i İlâhîye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sefine-i Nuh:
Hz. Nuh’un (as)
gemisi.
şerait:
şartlar.
taun:
veba.
tecavüz:
saldırma
tedenni-i mutlaka:
mutlak
gerileme, tam gerileme.
tereddi:
gerileme, kötüleşme,
kötü yönde gelişme
tufan:
çok şiddetli yağmur ve
sel
tuğyan:
azma, azgınlık, hid-
detlenme
vesile:
aracı, vasıta
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
zaaf-ı iman:
iman zayıflığı
zarfında:
süresince
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 308 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ