HALİL İBRAHİM’İN RİSALE-İ NUR’A HİTABEN
YAZDIĞI BİR FIKRADIR
(1)
p
ás
jp
Qƒt
ædG p
án
dÉn
°Su
ôdG »n
?n
Y! o
ór
ªn
ër
dn
G
Şümus-i Kur’ân’ın envarlarından in’ikâs eden ecram-ı
ulviye, seyyarat ve sevabit-i kevkebiye ve ezhar-ı müzey-
yene-i ravza-i safaiye ve hakaikâşina ile memlû dürr-i
meknune
(2)
p
ás
«p
ªp
?r
°ùs
àdGn
h p
ás
«p
?r
?n
©r
dG p
?p
Fn
B’s
ódÉp
H o
óu
jnD
ƒo
ªr
dn
G
olan Risale-i
Nuriye, esrar-ı kitabullah, âlemi ziyalandırdı ve inşaallah
daimî ziyalandıracaktır. Ve öyle bir şaheserdir ki, Selef-i
Salihînin eserlerinin sonunda gelmekle, hepsinden ileri-
dedir. Öyle mebzul bir feyiz var ki, en zulmetli kalbleri da-
hi nur-i iman ile nurlandırır. Ve öyle bir marifet-i İlâhiye-
yi serd ve beyan eyler ki, körlere bile gösterdi.
O, benim gözümün nuru, kalbimin süruru, gönlümün
bülbülü, ruhumun gıdası, letaifimin incilâsı, canımın ca-
nı... Ben onun her bir hakikatine bin can versem, inşaal-
lah bir cana mukabil bâkîde bin can alacağım. O, benim
kabirde enisim, berzahta refikim, ve mizanda a’malim,
Sıratta burağım, cennette yoldaşım... Ben onun hakkın-
da nasıl tarif edebilirim? Yirmi Sekizinci Mektupta serd
edilen
(3)
m
ós
ªn
ëo
ªp
H »/
àn
dÉn
?n
e o
âr
Mn
ón
e r
øp
µ '
dn
h@»/
àn
dÉn
?n
ªp
H Gk
ós
ªn
ëo
e o
âr
Mn
ón
eÉn
en
h
fehvasınca, ben de derim:
@ »/
àn
dÉn
?n
ªp
H p
Qƒt
ædG n
án
dÉn
°Sp
Q o
âr
Mn
ón
eÉn
en
h
(4)
p
Qƒt
ædG p
án
dÉn
°Sp
ôp
H »/
àn
dÉn
?n
e o
âr
Mn
ón
e r
øp
µ`'
dn
h
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 305 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
a’mal:
ameller, işler.
âlem:
dünya, cihan; bütün ya-
ratılmışlar.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
berzah:
ruhların kıyamete ka-
dar bekleyeceği, dünya ile ahi-
ret arasındaki yer.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
burak:
binek, Cennete mah-
sus bir binek vasıtası.
daimî:
sürekli, devamlı.
dürr-i meknûn:
mahfazalı
parlak inci.
ecram-ı ulviye:
yüksekteki
kütleler, yıldızlar ve gezegen-
ler.
1.
Risale-i Nur’u ihsânından dolayı Allah’a hamd olsun.
2.
Aklî deliller ve teslimiyetle teyid edilen.
3.
Ben sözlerimle Muhammed’i (
ASM
) övmüş, güzel göstermiş olmadım; aksine Muhammed’den
(
ASM
) bahsetmek benim sözlerimi güzelleştirdi. (İmam-ı Rabbânî, Mektûbât, 1:58.)283.
4.
Ben sözlerimle Risâle-i Nur’u methetmiş olmadım; aksine, Risâle-i Nur’dan bahsetmekle
sözlerimi güzelleştirmiş, methetmiş oldum.
enis:
dost, arkadaş; yar, sevgili,
yoldaş.
envar:
nurlar, aydınlıklar, ışıklar.
esrar-ı
kitabullah:
Cenab-ı
Hakk’ın kitabının sırları.
ezhâr-ı müzeyyen-i ravza-i sa-
faiye:
temiz bahçenin süslü, güzel
çiçekleri.
fehvâ:
mana, anlam, mefhum,
kavram.
feyiz:
bolluk, bereket, ihsan, bağış.
fıkra:
kısım, bölüm.
hakaik-âşinâ:
gerçekleri bilen, ha-
kikatleri tanıyan.
hakikat:
gerçek, esas.
hitaben:
hitap ederek, söyleyerek.
in’ikâs:
aksetme, yansıma.
incilâ:
cilâlanma, parlama.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
letaif:
manevî duygular.
marifet-i İlâhîye:
Allah’a mahsus
ilim, İlâhî sanat; hiç kimsenin ya-
pamadığı, sadece Allah’ın kudre-
tinde olan bilgi.
mebzul:
bol, çok.
memlû:
doldurulmuş, dolu.
mizan:
ahirette günah ve sevapla-
rın, iyilik ver kötülüklerin ölçülece-
ği terazi, manevî ölçü aleti.
mukabil:
karşılık.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nur-i iman:
iman nuru, Allah’ın
varlığına, yaratıcılığına inanmadaki
gönül, kalp ve fikir aydınlığı.
refik:
arkadaş, yoldaş.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
Selef-i Salihîn:
Ehl-i Sünnet ve Ce-
maatin ilk rehberleri ve Ashap ile
Tabiînin ileri gelenleri ile Tebe-i Tâ-
biînden olan Müslümanlar.
serd:
sözü düzgün ve güzel söyle-
me, birbiri ardınca düzgün ve iyi
konuşma.
sevabit-i kevkebiye:
sabit, hare-
ket etmeyen yıldızlan.
seyyarat:
gezegenler.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şaheser:
üstün eser, çok üstün de-
ğerde ve güzellikteki eser.
şümus-i Kur’ân:
Kur’ân’ın güneş-
leri.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
zulmet:
karanlık, Allah’ın nurun-
dan mahrum olma hâli.