hem akıl, hem kalb, hem ruh, hem nefis, hem his hisse-
lerini alabilirler. Yoksa, yalnız akıl cüz’î bir hisse alır, öte-
kiler gıdasız kalabilirler.
Risale-i Nur sair ilimler ve kitap-
lar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki iman-ı tahkikî ilimle-
ri, başka ilimlere ve marifetlere benzemez. Akıldan baş-
ka çok letaif-i insaniyenin kut ve nurlarıdır.
Elhasıl:
Masumların ve ümmî ihtiyarların noksan yazı-
larında iki fayda var:
B
İRİNCİSİ
: Teenni ve dikkatle okunmaya mecbur etmek-
tir.
İ
KİNCİSİ
: O masumâne ve halisâne ve samimî ve tatlı dil-
lerinden, derslerinden Risale-i Nur’un şirin ve derin me-
selelerini lezzetli bir hayretle dinlemek ve ders almaktır.
Said Nursî
* * *
Isparta’ya Gönderilen Bir Fıkradır
Risaletü’n-Nur, kendi sadık ve sebatkar şakirtlerine ka-
zandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar
neticeye mukabil fiyat olarak o şakirtlerden tam ve halis
bir sadâkat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister.
Evet, Risaletü’n-Nur on beş senede kazanılan kuvvetli
iman-ı tahkikîyi on beş haftada ve bazılara on beş günde
kazandırdığını, yirmi senede yirmi bin zat tecrübeleriyle
şahadet ederler.
cüz’î:
küçük, az.
daimî:
sürekli, devamlı.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle, kı-
saca.
fıkra:
kısım, bölüm.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
halisâne:
temiz kalplilikle, samimî
bir şekilde, sırf Allah rızasını
gözeterek.
hisse:
pay, nasip.
ilim:
bilgi, marifet.
iman-ı tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri
inceleyip delil ve bürhan ile
inanma.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kut:
yiyecek, rızık.
letaif-i insaniye:
insanın ma-
nevî duyguları.
marifet:
bilme, derin bilgi.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
masumâne:
masumca, suçsuz
ve günahsız bir şekilde.
mesele:
önemli konu.
mukabil:
karşılık.
nefs:
kişinin kendisi, iyiliğe de
kötülüğe de meyli olan duygu.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî
varlık.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sadık:
doğru, gerçek; sözünde,
vaadinde, işinde doğru olan.
sâir:
diğer, başka, öteki.
sebat:
sözünde durma, kararlı
olma, azimlilik.
sebatkâr:
sebat eden, sözün-
de ve kararında duran, vaz-
geçmeyen, sebatlı.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık
şakirt:
talebe, öğrenci.
teennî:
acele etmeden, dik-
katli ve düşünerek davranma.
ümmî:
okuma yazması olma-
yan, okumamış.
zat:
kişi, şahıs.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 298 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ