girmesi, binler sürur ve sevinç verir. Böyle karanlık bir za-
manda, bu ağır şerait altında böyle masumâne ve kahra-
manâne çalışmak için, biz, hem o masumları, hem o üm-
mîleri, hem onların muallimlerini, hem peder ve validele-
rini, hem köylülerini, hem Anadolu’yu, hem memleket-
lerini, tebrik ederiz. O mübarek masumların ve ümmîle-
rin her birisine birer hususi teşekkür ve tebrikname yaz-
mak elimden gelseydi yazacaktım.
Said Nursî
EMİN VE FEYZİ’NİN ISPARTALI KARDEŞLERİNE
GÖNDERİLMİŞ BİR FIKRASIDIR.
Isparta’da Bulunan Kardeşlerimize,
Lâtif bir rüyanın kadere ait bir meseleyi, şuhud dere-
cesinde bize kanaat verdiği gibi, o lâtif rüyanın ciddi ikin-
ci parçası bizlere manevî bir müjde ve beşaret verdiği ci-
hetle, siz kardeşlerimize beyan ediyoruz. Şöyle ki:
Üstadımız rüyada görüyor ki: Ben, yani Feyzi ile bera-
ber gezmeye çıkıyoruz. Giderken, birden Üstadımıza
söylüyorum ki: “Buradan ben ayının tesbihini toplayaca-
ğım.” Üstadım da bakıyor ki, beyaz ipler gibi dolaşmış
birşey görüyor. Bu acip güldürecek sözümden ve ayıya
tesbih isnat etmek vaziyetimden çok şiddetli gülerek
uyanmış. Uyandıktan sonra da gülmüş. Akşama kadar
hiç görülmemiş bir tarzda, yirmi otuz defa o hâdise-i
nevmiyeyi gülerek benimle mülâtefe etti. Münasebet
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 293 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
beşaret:
müjde.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
cihet:
yön.
evvel:
önce.
fıkra:
kısım, bölüm.
günahkâr:
günahlı, günah işle-
miş.
hâdise-i nevmiye:
uykuda
olanlar, rüyadaki hâdiseler.
haşiye:
dipnot.
hususî:
özel.
isnâd:
dayandırma.
kader:
İlâhî hüküm; Cenab-ı
Hakk’ın takdir ve tayin etmesi.
kahramanane:
kahramanca,
yiğitçe, cesurca.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
lâtif:
tatlı, hoş.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
masumâne:
masumca, suçsuz
ve günahsız bir şekilde.
mesele:
önemli konu.
misilli:
gibi, benzeri.
muallim:
ders veren, öğret-
men.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mülâtefe:
şaka yollu takıl-
mak, iltifatta bulunmak.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ
peder:
baba.
sahife-i a’mal:
amellerin say-
fası; yapılan işlerin yazılmış ol-
duğu sayfa.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şerait:
şartlar.
şuhut:
gözle görme, müşahe-
de.
tarz:
biçim, şekil.
tebrikname:
tebrik yazısı, kutla-
ma yazısı.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tutma,
Cenab-ı Hakk’ı şanına layık ifade-
lerle anma.
teşekkürname:
teşekkür bildiren
yazı, teşekkür yazısı.
ümmî:
okuma yazması olmayan,
okumamış.
valide:
ana, anne.
vaziyet:
durum.