Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 287

NAMAZ TESBİHATININ FAZİLETİNE AİT
ISPARTA’YA GÖNDERİLEN BİR MEKTUPTUR.
Bugünlerde ince mesele kalbe geldi, vaktinde kaleme
alamadım. O vakit geçtikten sonra o ehemmiyetli haki-
katlere birer işaret ederiz.
Kardeşlerimizden birisinin namaz tesbihatında tekâsül
göstermesine binaen dedim:
Namazdan sonraki tesbihat-
lar tarikat-i Muhammediyedir (
ASM
) ve velâyet-i Ahmedi-
yenin (
ASM
) bir evradıdır. O nokta-i nazardan ehemmiye-
ti büyüktür.
Sonra, bu kelimenin hakikati böyle inkişaf etti:
Nasıl ki, risalete inkılâp eden velâyet-i Ahmediye (
ASM
)
bütün velâyetlerin fevkindedir. Öyle de, o velâyetin tari-
kati ve o velâyet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan nama-
zın akabindeki tesbihat, o derece sair tarikatlerin ve ev-
ratların fevkindedir.
Ve bu sır dahi şöyle inkişaf etti ki:
Nasıl zikir dairesinde bir mecliste veyahut hatme-i
Nakşiyede bir mescidde birbiriyle alâkadar heyet-i mec-
muada nuranî bir vaziyet hissediliyor. Kalbi hüşyar bir
zat namazdan sonra
(1)
$G n
¿Én
ër
Ño
°S @$G n
¿Én
ër
Ño
°S
deyip tes-
bihi çekerken, o daire-i zikrin reisi olan Zat-ı Ahmediye-
nin (
ASM
) müvacehesinde, tesbih elinde yüz milyon adam
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 287 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
akabinde:
arkası sıra, peşi sıra,
peşinden.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
daire-i zikir:
zikir dairesi, zikir
yeri.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
evrâd-ı mahsusa:
özel virtler,
zikirler, sözler.
evrat:
virtler, okunması âdet
olan dinî dualar.
fazilet:
değer, meziyet, iman
ve irfan itibariyle olan yüksek
derece.
fevkinde:
üstünde.
hakikat:
gerçek, esas.
hatme-i Nakşîye:
Nakşî tari-
katına mensup olanların bir
araya gelerek yaptıkları zikir.
heyet-i mecmua:
bir şeyin te-
ferruatına ve cüzlerine bakıl-
maksızın bütününün gösterdi-
ği hâl ve manzara.
hüşyar:
akıllı, uyanık, aklı ken-
disine yarayan.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
inkişaf:
manevî bir sırrın veya
bir hâlin görülmesi, keşfolun-
ması.
mesele:
önemli konu.
müvâcehe:
karşı karşıya, yüz
1.
Allah her türlü kuzur ve noksandan münezzehtir. Allah her türlü kuzur ve noksandan
münezzehtir.
yüze geliş.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
reis:
başkan.
risalet:
elçilik, resullük, peygam-
ber olarak gönderilme.
sâir:
diğer, başka, öteki.
sır:
gizli hakikat.
sübhanallah:
Allah her türlü ek-
siklikten uzak ve bütün üstün sı-
fatlara sahiptir demek, tesbih et-
mek.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
tarikat-i Muhammediye:
Hz. Mu-
hammed’in (asm) tarikati olan
sünnet yolu.
tekâsül:
üşenme, tembellik.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tutma,
Cenab-ı Hakk’ı şanına layık ifade-
lerle anma
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı Hak-
kın bütün noksan sıfatlardan uzak
ve bütün kemal sıfatlara sahip ol-
duğunu ifade eden sözler.
vaziyet:
durum.
velâyet:
velîlik, ermişlik, Allah
dostluğu.
velâyet-i Ahmediye:
Peygambe-
rimizin vefatından sonra nübüvvet
tarzındaki hizmetinin sureten, fii-
len ve şeklen sona ermesiyle velâ-
yet tarzında bu makamda devam
eden manevî hizmet tarzı ve ma-
nevî varlığı.
velâyet-i kübra:
en büyük velilik,
Cenab-ı Hakk’ın insana yakın ol-
masına bakan ve peygamber vari-
si olmaktan gelen gayet kısa ve
yüksek tarikat berzahına uğrama-
dan zahirden hakikate geçen veli-
lik mesleği.
zat:
kişi, şahıs.
zat-ı Ahmediye:
Hz. Peygamberin
zatı, kişiliği.
zikir:
Allah’ın adlarını anarak dua
etme, Allah’ı anma.
1...,277,278,279,280,281,282,283,284,285,286 288,289,290,291,292,293,294,295,296,297,...560
Powered by FlippingBook