Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 282

kanunuyla ve samimi ve halis tesanüt sırrıyla her bir ha-
lis, hakikî şakirt, bir dille değil, belki kardeşleri adedince
dillerle ibadet edip istiğfar eder. Bin taraftan hücum eden
günahlara, binler dille mukabele eder. İhlas ve sadâkat ve
sünnet-i seniyyeye mütabaat ve hizmet derecesine göre
o küllî ubudiyete sahip olur.
Bu büyük kazancı elden kaçırmamak gerektir. Bazı me-
lâikenin kırk bin dille zikrettikleri gibi, halis, hakikî, müt-
takî bir şakirt dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet
eder, necata müstehak olur inşaallah.
İKİNCİSİ:
Eski zamanda, on dört yaşında iken icazet al-
manın alâmeti olan üstad tarafından sarık sardırmak, bir
cübbe bana giydirmek vaziyetine mâniler bulundu. Yaşı-
mın küçüklüğüyle, memleketimizde büyük hocalara mah-
sus kisve giymek yakışmadığını...
Saniyen:
O zamanda büyük âlimler, bana karşı üstad-
lık vaziyeti değil, ya rakip veyahut teslimiyet derecesine
girdikleri için bana cübbe giydirmek ve üstadlık vaziyetini
alacak kendilerine güvenenler bulunmadı. Ve evliya-i azî-
meden dört-beş zatın vefat etmeleri cihetiyle, elli altı se-
nedir icazetin zahir alâmeti olan cübbeyi giymek ve bir
üstadın elini öpmek, üstadlığını kabul etmek hakkımı
bugünlerde, yüz senelik bir mesafede Hazret-i Mevlâna
Zülcenaheyn Halid Ziyaeddin kendi cübbesini, pek garip
bir tarzda bana giydirmek için gönderdiğini bazı emare-
lerle bana kanaat geldi. Ben de o mübarek ve yüz
alâmet:
belirti, işaret, iz.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
cihet:
yön.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
evliya-i azîme:
büyük velîler.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hakikî:
gerçek.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
hücûm:
saldırma.
icazet:
diploma, yetki belgesi, şa-
hadetname.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
istiğfar:
af dileme, affedilmeyi
isteme.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kisve:
elbise, kıyafet.
mâni:
engel.
melâike:
melekler.
mesafe:
uzaklık, ara.
mukabele:
karşılık verme,
karşılama.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu
müstahak:
hak eden, hak et-
miş.
müttakî:
kendisini Allah’ın
sevmediği fena şeylerden ko-
ruyan; haramdan ve günahtan
çekinen, takva sahibi, dindar.
necat:
kurtuluş, kurtulma.
saniyen:
ikinci olarak.
sır:
gizli hakikat.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tarz:
biçim, şekil.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
teslimiyet:
teslim olma, bo-
yun eğiş.
vaziyet:
durum.
vefat:
ölüm.
zahir:
açık, görünür.
zat:
kişi, şahıs.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 282 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,272,273,274,275,276,277,278,279,280,281 283,284,285,286,287,288,289,290,291,292,...560
Powered by FlippingBook