Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 278

Demek
r
ºp
?n
àr
°Sp
G
’deki emr-i has içinde bulunan hitab-ı âm-
mın hadsiz müstakim efradları içinde, o bin üç yüz iki ta-
rihinde bir ferdin bir cihette istikamet emrinin imtisali bir
hususiyet kazanacak. Demek on dördüncü asırda
Kur’ân’dan iktibas edip, istikametsiz sakim yollar içinde
sırat-ı müstakimi gösterecek asarı neşreden bir adamı, o
hadsiz efrad içinde dâhil ediyor.
Hem o istikametin bir hususiyeti var ki, tarihiyle işaret
ediyor. Hâlbuki o asırda şahsen istikamette mümtaz bir
hususiyet kesb etmek çok uzaktır. Demek, şahsî istika-
met değil. Öyleyse, o adamın teşebbüsüyle neşredilen es-
rar-ı Kur’âniye, o asırda istikamette imtiyaz kesb edecek.
O adam şahsen gayr-i müstakim olduğu halde, müstakim-
ler içine idhali, o imtiyaza remzeder.
Madem hakikat budur, ben kat’î bir surette itiraf edi-
yorum ki, hayatım istikametsiz gitmiş, kalbim sakamet-
ten kurtulmamış, o kudsî emrin imtisalinden belki yüz de-
rece uzağım. Fakat
(1)
r
çu
ón
ën
a n
?u
Hn
Q p
án
ªr
©p
æp
H És
en
Gn
h
sırrıyla o ni-
mete bir şükür olarak derim ki: O bin üç yüz iki tarihi
ise –Arabî tarih itibarıyla olsa– Kur’ân okumaya başladı-
ğım aynı tarihe tevafuk eder. Ve –Rumî tarihi hesabıyla–
ilme başladığım tarihe tevafuk eder. Öyleyse, o ima edilen
fert olabiliriz. Hâlbuki şahsen bütün hayatı sakim ve isti-
kametsiz olan bir ferde istikametle ima edilse ve gayr-i
müstakim iken müstakimler içine idhal edilse, elbette o
ferdin mazhar olacağı asarın istikametine imadır. Ve o
Arabî:
Arap diline ait.
asar:
eserler.
asır:
yüzyıl.
cihet:
yön.
dahil:
girme, içinde olma.
efrat:
fertler, tek olanlar, birler.
emr-i has:
hususî emir, belli bir
şahsa verilen emir, özel ve belli bir
iş.
esrar-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın sırları,
Kur’ân’a ait gizlilikler.
gayr-i müstakîm:
doğru inanç ve
yaşayış üzere olmayan.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, doğru.
hitab-ı âmm:
umumî, genel hitap.
hususîyet:
hususîlik, ayırıcı özellik.
idhal:
dahil etme, içine alma, sok-
ma.
iktibas:
alıntı.
ima:
dolaylı, üstü kapalı ifade et-
me.
imtisal:
emre tamamen uyma, ge-
rekeni yapma, alınan emre boyun
eğme.
imtiyaz:
başkalarına tanınandan
fazla hak ve imkân tanıma.
istikamet:
doğruluk; inanç, düşün-
ce, niyet, tutum ve davranışta Al-
lah’ın rızasına uygun olarak doğru
yol üzere olma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kesb:
kazanma.
kudsî:
mukaddes, yüce.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
mümtaz:
ayrıcalılklı, seçkin.
müstakim:
doğru inanç ve ya-
şayış üzere olan.
müstakim:
doğru.
neşr:
kitap basma, çıkarma;
herkese duyurma, yayma.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
remiz:
işaret, bir manayı ifade
eden veya bir manaya delalet
eden işaret ve şekil.
Rumî:
Rumî tarih ve sene, Ru-
mî takvim.
sakâmet:
bozukluk, sakatlık.
sakim:
doğru olmayan, yanlış,
hatalı.
sakim:
hasta, hastalıklı; doğru
olmayan, hatalı.
sır:
gizli hakikat.
sırat-ı müstakim:
hak yol, Al-
lah’ın gösterdiği hidayet yolu.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şahsen:
şahıs itibarıyla, şahıs-
ça, bizzat, kendisi.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile Al-
lah’ı hamd etme.
teşebbüs:
girişim, bir işi yap-
mak için harekete geçme.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme.
1.
Rabbinin nîmetini de yâd et. (Duhâ Sûresi: 11.)
S
EKİZİNCİ
L
EM
A
| 278 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,268,269,270,271,272,273,274,275,276,277 279,280,281,282,283,284,285,286,287,288,...560
Powered by FlippingBook